Dünden Bugüne Kitap Kapaklarımız
Grafikerler Meslek Kuruluşu’nun Türk grafik sanatlarının gelişmesine
ve geçmişinin belgelenmesine katkıda bulunmak amacıyla düzenlediği dizi sergilerin üçüncüsü, “Kitap Kapakları” konusuna ayrıldı.
Sergi 15-20 Nisan’da Yapı Kredi Galatasaray Kâzım Taşkent Sanat Galerisi’nde yer alacak.
Aşağıdaki yazıda Türkiye’de kitap kapakçılığının dünü ve bugünü anlatılıyor.
Kitap kapağı, pul gibi, afiş gibi bir grafik sanatı ürünüdür. Kapak, kitabın bütünü içinde belli bir iş görür.
Grafik sanatını öteki sanatlardan ayıran başlıca özellik “işlevsellik” olduğuna göre, kitap düzenlemesinde grafikçiye çok iş düşecektir.
Grafik ressamının çabalarını mimarın çabalarına benzetebiliriz.
Mimarlıkta nasıl her çizginin ve süsün bir işlevi bulunuyorsa, grafikte de her süsün ve çizginin bir işlevi bulunmaktadır.
İşlevsiz çizgi ve süs kolaylıkla zevksizliğe dönüşür.
Grafik ressamının mimara benzeyişi en çok bir kitabın hazırlanışında söz konusu olur. Kitap bütünüyle sağlam bir yapı, yüklendiği iletişim görevini en iyi biçimde dile getiren bir oylum olmak zorundadır. Kitabın yapısı, içerikdeki espriyi konunun anlamını, bu anlamın dinamizmini en uygun, en güzel bir görünüm içinde yansıtmalıdır.
Kitabı oluşturan ilk öğe, üzerinde yazı bulunan kâğıtlardır. Ak kâğıt üzerinde birtakım kara yazılar... Bunlar katlanıp forma haline getirilir ve dikilir. Formaların bu durumda çıplak ve kişiliksiz bir görünüşleri vardı. Onun için kitabı giydirmek ve giydirirken bir kişilik kazandırmak gerekecektir. Bu iş ancak, onun üzerine bir kapak geçirmekle olur.
Kitabın kapağındaki harfler, çizgiler, süslemeler ve bunların en güzel bir biçimde istif edilip yerleştirilmesi elimize aldığımız yapıtla ilgili ilk etkiyi meydana getirir. Bu düzenlemede, yazar kimdir, kitabın adı ve konusu nedir, kitabın adı ve konusu nedir, yayıncı hangisidir, kolaylıkla görülmelidir. Yayınevinin amblemi en uygun yerde kendini belli etmelidir. Kapak yalnız “üst kapak” olmadığından, arka kapak ve kitabın sırtı da ustaca değerlendirilmelidir. Önde, arkada ve sırtta her şey yerli yerinde olursa kitabın içi ve dışı tam bir bütünlük kazanır.
Kitap, olanakları geniş bir bütündür. Bu bakımdan kitapla ilgili her bilgiyi kapağın üstüne tıka basa sıralamaktan daha yanlış bir şey olamaz. Kapak gereksiz ayrıntılardan uzak bir biçimde, az ve öz olanın güzelliğini ortaya koymalıdır. Kapak düzenlemesinde temel öğe harftir. Harf başlı başına bir güzelliktir. Grafikçi, harflerin taşıdığı güzellikten yararlanmasını bilmelidir. Türkler hattatlıkla ün yaptılar. Harf güzelliği bizde gelenek olmuştur, bu gelenek sürdürülmelidir.
Bilindiği gibi ilk kitaplar elle yazılıp çoğaltılıyordu. Yazma kitaplar deri ciltlerle ciltlenmiş idi.
Dolayısıyla kitaba gerekli kapağı hazırlama işi ciltçi ustalara düşüyordu. Ciltler yapıldıkları ülkelerin ve dönemlerin üslubunu da dile getiriyordu.
Deri cilt geleneği matbaada sonra da sürdü. Ne var ki basılan kitap sayısı gittikçe arttı. Bu durumda üretilen her kitaba deri cilt yapma olanağı kalmadı.
Bez ciltler yapılmaya başlandı, bez ciltler üstüne kitabın kimliğini belli eden yazılar basıldı. Daha sonra karton ve kâğıt kapaklara geçildi.
Bütün dünyada olduğu gibi bizde de matbaanın ilk ürünleri hep deri ciltlidir, yazma kitap döneminin bu geleneği uzun zaman sürdürüldü.
TANZİMAT SONRASI
Demokrasiye geçişimizin başlangıcı olan Tanzimat’tan az sonra, özellikle Birinci Meşrutiyet’de karton ve kâğıt kitap kapakları görülmeye başladı. Türkiye’de basımcılığının, süreklilik ve ticari önem kazanması 1830’dan sonradır. Yepyeni bir baskı tekniği olan taş basmacılığının ilkin bu dönemde uygulanmış olması ilgi çekmektedir. Bu teknik bir bakıma, eski yazının yapısına tipografiden daha uygun idi. Tanzimat’tan sonra, yazma kitap kimliğinden yavaş yavaş sıyrılan basma kitaplar ucuzlayarak halkın malı oldu.
Bu alanda en büyük işi, kurduğu basımevi ve yayınlarla Ebüzziya Tevfik başardı. Ebüzziya Tevfik çok yönlü bir aydındı, ressamdı, hattatdı, matbaacıydı, yazardı. Batı’da Rönesans aydınlarına benziyordu. Kûfi yazıda birçok eserler verdi ve bu yazıyı basım işlerine uyguladı. Yazıyı ve değişik süsleme öğelerini kullanarak özgün kitap kapakları yaptı. Basılı kitaba amblemi ve ikinci kapağı o getirdi. Arabesk süslemede üstüne kimse yoktu. Ebüzziya’nın, süslemeli, süslemesiz olarak yaptığı kapakların çoğu bugün de sanat değerini korumaktadır. İlk tramlı klişe uygulamasını onun yaptığı anlaşılmaktadır. Son yıllarında Avrupa’daki “Art Nouveau” akımından esinlendi. Takvim kapaklarının kimisinde bunu saptıyoruz.
Abüzziya kendisi kapak yazısı yazdığı gibi başka hattatlarla da işbirliği yapmıştır. Örneğin 1880-1885 arasında bastığı kitapların kapak yazılarını yakın akrabası olan hattat Vahdetî yazmıştı. Hattat Vahdetî gerçek bir grafik ustasıydı, Osmanlı pul ve paralarının grafik düzenlemesinin çoğu onun elinden çıkmıştır. Vahdetî aynı zamanda iyi bir hakkâk idi.
Matbaacılığı Ebüzziya’dan sonra Ahmet İhsan Tokgöz’ün getirdiği yeniliklerde görüyoruz. Ahmet İhsan, Serveti fünun dergisi ve yayınlarıyla, Ebüzziya’nın açtığı çığırı sürdürdüğü gibi Batı’daki yenilikleri izlemesini de bildi. Klişecilik onun matbaasında gelişti, iki ve üç renkli resimleri ilkin o bastı, bunların örnekleri kitap kapaklarında da görüldü. Serveti fünun dergisi baskı sanatının en güzel ürünlerini verdi. Birinci Meşrutiyet sonrasında, kitap kapaklarında tanınmış yazarların, halka malolmuş ünlü kişilerin fotoğraflarıyla resimleri görülmeye başladı.
İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİ
İkinci Meşrutiyet’le birlikte kitaplar bollaşıp baskı sayıları artınca bu alana karşı ilgi çoğaldı, yayıncılık gelişti.
Baskı tekniğindeki ilerlemeler ve yeni ustaların yetişmesi kâğıt ve kartondaki nitelik düzelmesi basım ürünlerinin güzelliğini artırdı.
İbrahim Hilmi (Çığıraçan), Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanlarını renkli resim kapaklar içinde yayınlamaya başladı.
Suluboya ve guaşla yapılan resimler halkın büyük ilgisini çekiyordu. Bu ilginç resimlerin ressamını yazık ki saptayamadım.
Hattatların kapak düzenlemesine katkıları 1928’e kadar sürdü.
Çoğunun adlarını bilemediğimiz bu hattatlar çeşitli kapaklara olağanüstü güzellikte yazılar yazdılar.
Türk sanatçısı uzun süreler pek alçakgönüllü bir davranış içinde yaşamış ve çoğu zaman eserine imzasını atmamıştır. Matbaa ile işbirliği yapan hattatlar arasında pek azının kimliğini bilebiliyoruz. Hattat Halim yazılarına arada bir imzasını atmıştır. Ötekilerde pek imza görülmemektedir. Birçok kapak yazısını Hattat Halim ile Hattat Hâmid’in yazdığı anlaşılmaktadır. Halim Efendi, Askerî Matbaa ile Evkaf Matbaası hattatlığında görev aldıktan sonra atölye açmıştı. Hattat Hâmid de Harp Okulu Matbaası’ndaki görevinden sonra İstanbul’da Ankara Caddesi’nde bir yer açarak piyasaya iş yaptı. Her ikisi de değerli levhaların yanı sıra kartvizit, mühür, kitap kapağı yazısı olarak her çeşit yazıyı yazdılar.
YAZI DEVRİMİNDEN SONRA
Yazı devriminden sonra görülen matbaa ressamı ve grafikçilerin çoğu sıradan işadamları idi. Sonradan kimi adlar daha çok duyulmaya ve aranmaya başladı. Başarı kazanmış bir kapak ressamı örneği olarak Münif Fehim uzun yıllar birçok kapağa imzasını atmış bir sanatçıdır ve özgün kapaklar yapmasını bilmiştir. Kapak alanında Münif Fehim kadar üretken olmamakla birlikte ikinci sanatçının adı İhap Hulusi’dir. Bunların yanına hemen Suavi’nin adını eklemek gerekecektir. Ali Suavi 1930’ların sonlarıyla, 1940’ların başlarında verimli bir çalışma yapmış, Ankara Caddesi’nin ortasına kurduğu işyerinde sevilen bir grafikçi olmuştu. O dönemdeki birçok güzel kapağın üstünde onun imzası bulunmaktadır.
Bu üç sanatçı arasına az sonra Cemal Görkey katıldı. 1940’ların bir başka ünlü kapak ressamı Faris Erkman oldu. Grafikçi ilk kuşakların resim biçemi ve kapak düzenleme anlayışı değişik düzeydeki ressamların işleriyle 1960’ların başına kadar sürdü. 1940’ların bir özelliği de Avrupa kopyası kapaklardır. Remzi Yayınları Fransa’daki Gallimard Yayınevi’nin, Milli Eğitim Klasikleri, Cluny Yayınevi’nin kapaklarını kopya etti.
1960’dan sonra, daha çok Akademi çıkışlı grafikçilerle karşılaşıyoruz. Toplumda büyük değişme olmuş, kültürlü ve zevkli yeni bir kuşak yayıncılığa başlamıştı. Yeni grafikçiler işte bu yayıncıların gereksinimini karşıladılar. Gerçekten yetenekli grafikçiler ardarda adlarını duyuruyor ve başarılı kapaklar yapıyorlardı.
Belli başlı kapak grafikçilerini abece sırasıyla yazıyorum:
- Yurdaer Altıntaş,
- Firuz Aşkın,
- Sungu Çapan,
- İsa Çelik,
- Ayhan Erer,
- Bülent Erkman,
- Mengü Ertel,
- Fahri Karagözoğlu,
- Sait Maden,
- Oral Orhon,
- Derman Över,
- Erdoğan Özer,
- Leyla Uçansu,
- Erkal Yavi...
Grafikçiler ilk fırsatta örgütlendiler ve bugün görüldüğü gibi ortaklaşa seslerini duyurup çeşitli sergiler hazırlayacak düzeye geldiler.
1960’larda grafikçilerin işini kolaylaştıran “letraset” tekniği ortaya çıktı. “Letraset” bir çıkartma kolaylığı ile istenilen harfi çok çabuk yazma olanağı sağlıyordu. Saatlerce harf çalışması yapmaya gerek kalmamıştı. Fakat bu teknik, kolaylıkla birlikte önemli bir sakınca getirdi, yaratıcılığı önlüyordu. Dolayısıyla piyasaya mekanik bir zevk kalıplaşması egemen oldu. Ancak çok usta grafikçiler bu kalıplaşmadan kurtulabildiler.
Öteki sanatçılar gibi grafikçiler de toplum koşullarına bağımlı olmanın sıkıntısını çektiler. Her zaman istedikleri kapakları yapamadılar. Sait Maden gibi şimdiye kadar 5000’den fazla kapak düzenlemesi yapmış usta bir sanatçı grafiğin damıtılmış, dingin ve yalın kapakları yerine işverenin baskı koşullandırması ile çalışmak zorunda kalmaktan yakınmaktadır. Tıpkı mimar gibi grafikçi de ekonomik çarpıklıklar sonucu kendi istediği yapıtı verememek durumundadır. İş ve geçim koşulları sanatın gerçekleşmesine engel olmaktadır.
Grafikte bir başka önemli sorun Batı örneklerinin etkisinden kurtulma gereğidir.
Grafikçilerimizin bu konuda bilinçlenmeye başladıklarını görerek seviniyoruz.
Örneğin Sait Maden şöyle söylüyor bir yazısında:
“Kendi yaşam temellerini, yine kendi düşünce, yaratma ve bulgu ürünleriyle,
kendi değer yargılarıyla kuramayan toplumun her sanat dalı gibi grafiği de köksüz olacaktır.”
Yine bu yazısında çok haklı olarak söylediği gibi
Türk grafikçisi yeni bir “a” harfi çizerken ona kendi ulusunun biçimleme gücünün damgasını vurmak zorundadır.
Bizde ressam ve karikatürcülerin de kapak düzenlemeleri yaptıkları görüldü.
Bir ressamın, bir karikatürcünün kendi alanlarında çok başarılı olsalar bile iyi bir grafikçi olamayacakları unutulmamalıdır.
Grafik, resim ve karikatürden ayrı bir sanat dalıdır.
Arslan Kaynardağ | Milliyet Sanat Dergisi - Yeni Dizi: 70 - 15 Nisan 1983
_______________________________________________________________________________________
Soruşturma
Kitap kapakçılığının grafik sanatlar içindeki yeri?
Bu dalda başarılı olabilmenin başlıca gerekleri?
Yıldız Cıbıroğlu
Yazar ile okur arasındaki ilk merhabalaşmadır kapak resmi. Bu belki pek çok grafik ürününde böyledir. Ancak, kitap resmini diğer grafik ürünlerden ayıran başka özellikler de var. Evimizin ya da büromuzun içine göz gezdirdiğimizde, kitapların üzerindeki kapaklar kadar uzun ömürlü olabilen bir başka grafik yapıt bulamayız. Duvarları süsleyen afişler dahi, zaman açısından onunla boy ölçüşemezler.
Kısacası kitap canlıdır. Yazar özgün ve özgür olabildiği ölçüde başarılı olabiliyorsa, çizer de aynı ölçülerde başarılı olacaktır. Öyleyse, çizerin başarılı olabilmesi, hem kitabı iyi çözümlemesine, hem de okuyucuya iletilen ne ise onu yeniden bağımsızca, bu kez de resim yoluyla yaratabilme gücüne bağlıdır.
Yüksel Çetin
Grafik sanatların içerdiği tüm çalışmalar iletişim ve pazarlama ihtiyaçlarından kaynaklanmış ve çağımızın bu belirgin özellikleri grafik sanatların çeşitli örneklerini hemen her yerde ve her an karşımıza çıkarır olmuştur. Kitap kapağı da bu örneklerden biridir.
Şüphesiz kitap, çoğaltma tekniklerine paralel bir gelişme göstermiş ve günümüzde kitleleri etkileyen bir iletişim aracı olma konumuna erişmiştir.
Başlangıçta basım ve yayımla uğraşan kuruluşlar kitabı, estetik ve pazarlama kuşkularından uzak, sadece işlevsel bir ürün olarak ele almışlarsa da çok geçmeden estetik arayışlar her alanda olduğu gibi kitap dünyasında da kendini göstermiştir.
Ve nihayet kitap, kapağı, sayfa düzeni, dizgi karakter ve puntosu, cildi ve satışa sunuluş biçimiyle çözüm getirilen bir bütün olarak grafik sanatlara girmiştir.
Yayıncı ile grafik sanatçısının işbirliği genellikle şöyle düşünülür:
Yayıncı kitabın ve yazarının adını verip, bir süre sonra da kapak için birkaç öneri edinmeyi ister. Bunun doğru olduğu zamanlar vardır. Fakat grafik sanatçısı çok yönlü araştırma ve taslak aşamasına gelmeden kapağını hazırlayacağı kitabın içeriği hakkında -eğer okuma olanağı yoksa- yeterli ölçüde bilgi edinmelidir. Bana göre bu bilgi yayın türüne uygun, seçilecek herhangi bir anlatım biçimiyle kitabın en güçlü ifadesini yakalayabilecek yeterlikte olmalıdır. Ancak bu aşamada kapağa uygulanacak dizayn için illustrasyon, fotoğraf ya da tipografi araştırma ve taslaklarına başlanabilir. Bu arada verilecek kararlar kapağın iyi çözümünü olduğu kadar kitabın pazar başarısını da doğrudan etkileyeceği için araştırma ve çalışmaların çok yönlü sürdürülüp en doğru sonuçların çıkartılması gerekmektedir.
Kitap kapağına uygulanacak çalışmanın ticarî işlevi olduğu bir gerçektir. Yapılan, kişiye özgü, yapanın iç dünyasını yansıtan, sonucundan da sadece kendisinin sorumlu olacağı salt bir sanat ürünü değil, aksine başkalarına yönelik ve yönelik olduğu kitlenin kültür düzeyi ve değer ölçüleriyle doğrudan bağımlı bir çalışmadır. Üstelik grafik sanatların, iletişim amaçlı çalışmalar olduğu herkesçe bilinmektedir.
Bir kitap kapağı hazırlanırken, okuyucu kitlenin tamamını, kitabın sadece kapağı yoluyla kazanmayı amaçlamak yanlıştır. Ayrıca okuyucuların aynı kitaptan yayınevi ve grafik sanatçısından daha farklı anlamlar çıkarması da olasıdır. Kapağın başarısında grafik sanatçısının olduğu kadar yayın türünün ve yayınevinin programlamasının da payı vardır.
Her şeye rağmen grafik sanatçısı bir kitap kapağının geçirdiği tüm aşamalarda -taslaklardan okuyucuya sunuluşa kadar- sorumludur ve bu sorumluluk kapağın her yönüyle iyi planlanıp başarılmasını gerektirir. Bu başarıysa, izlenimci, araştırmacı ve yenilikçi bir tutumla süreklilik kazanır.
Bülent Erkmen
İsterseniz “kitap kapakçılığı” yerine kitap kapağı yapmak diyelim. Afiş yapmak gibi. Amblem yapmak, basın ilânı, ambalaj yapmak gibi. Grafik sanatçısı bir kurumu ya da bir durumu tanımak için, bilgi iletmek için amblem yapar; broşür, antetli kâğıt, çevre grafiği, afiş yapar. Kitap kapağı da yapar. Grafik sanatçısı bazen bunlardan birini daha çok yapar. Daha çok yapılan, örneğin kitap kapağı ise “daha çok kitap kapağı yapmış bir grafik sanatçısı” olunur. Mesleki yaşamında daha çok basın ilânı, daha çok afiş ya da broşür yapmış bir grafik sanatçısı gibi.
Grafik sanatlar bir bütündür. Grafik sanatlar bilgi iletmek, basılmak, kitle iletişim araçlarında kullanılmak amacıyla hazırlanan, çizgi, yazı, resim ve bunların düzenlemeleriyle oluşan yapıtların tümünü kapsar. Bu yapıtları tasarlamanın ortak yöntemleri vardır.
Başarısız bir grafik sanatçısı başarılı bir kitap kapağı yapamaz. Böyle bir durumda ya başarılı görünen yapıt aşırı esinlenme sonucu ortaya çıkmıştır ya da keşfedilmemiş bir grafik sanatçısıyla karşı karşıyayız demektir. Bu iki olasılığın dışında akla gelebilecek bir “rastlantı başarı” grafik sanatlarda düşünülemez. Bu nedenle başarılı bir kitap kapağı yapabilmenin ilk yolu başarılı bir grafik sanatçısı olmaktır.
“Kitap kapağı”ndan anladığımız, kitabı oluşturan basılı metnin ön yüzünü, sırtını ve arka yüzünü kaplayan genellikle ağır gramajlı bir kâğıt yüzeyidir. Metnin ambalajıdır. Bir metne basıldığı zaman kitap dediğimize göre, kitabın kapağı da basılı olduğu zaman “kitap kapağı” olur.
Grafikerler Meslek Kuruluşu’nun açtığı “Kitap Kapakları Sergisi” nedeniyle kitap kapaklarına toplu olarak tekrar bakıldığında şu gözleniyor:
Kitabın ön kapağının üstüne kitabın adı yazılıyor, altına da kitap metninin anlattıkları doğrultusunda yapılmış bir illustrasyon yerleştiriliyor. “Kapak sırtı” ve “arka kapak” ise gerekli ilgiden yoksun bırakılıyor, hatta yayınevi ya da basımevi ilgililerinin ellerine bırakılıyor. Özetle kitap kapağı genellikle bir bütün olarak tasarlanmıyor, ‘yazılmış yazı’ ile ‘yapılmış resim’ kitap ön kapağında ardarda sıralanıyor. Olağanüstü illustrasyonlara, desenlere, çizimlere karşın kitap kapaklarında genellikle sanat yönetmenliği (art direction), grafik düzenleme, tipografi eksikliği görülüyor.
Bu nedenle, başarılı illustrasyonlarla başarısız kitap kapakları yapabiliyoruz. Başarılı bir tipografi ya da illustrasyon yerine başarılı bir kitap kapağı yapmak, bizi başarıya götüren bir amaç olacaktır.
Mengü Ertel
Bir grafikerin en büyük tutkularından biri yaratısının sanatsal boyutlar taşımasıdır. Bu nedenle, satış arttırımını amaçlayan ticarî nitelikli konularda istediği anlamda özgür değildir. Seslendiği kitlenin çok değişik kültür yapılarında kişilerden oluşması, işverenin özel istekleri ve zevk düzeyi kendinin en beğendiğini değil de, yaptıranın beğenisine uygun olanın gerçekleşmesi ile sonuçlanır. Bu nedenle grafiker, sanatsal içerikli konularda çalışmayı yeğler. Bir tiyatro oyunu için afiş veya kitap kapağı özgün bir işin sağlıklı kaynağıdır. Yazar, yayıncı ve okuyucu üçgeninin beğeni düzeyi yaratımın en güzel örneklerinin filiz vereceği bir ortamdır.
Bir grafikerin bu dalda başarılı olabilmesi ise, önce tüm sanat dallarında yaratımını besleyecek , onu coşkuya götürecek yapıtları izlemesi ve yaşadığı çağın kültürel ve sosyal yapısını iyi tanımasıdır. Buna bir de basım teknik ve olanaklarını çok iyi değerlendirmesi gereği eklemelidir.
Fahri Karagözoğlu
Özellikle edebî eser kapaklarının diğer ticarî grafik sanat dallarına ve hatta bilimsel içerikli kitap kapaklarına göre oldukça anlatım üstünlüğü vardır. Tabiî, sanatçı bu üstünlüğü değerlendirmek isterse ve kitap kapağını sadece bir vitrin ve kitaplık süsleme aracı olarak görmezse... Bu anlatım olanağı tiyatro afişlerinde de var kuşkusuz. Fakat yüksek tirajlı ve geniş dağıtım özelliğinden dolayı, kitap kapağının çok daha yaygın kitlelere ulaşabilme olanağını gözden kaçırmamak gerek.
Kitap yazarının anlatmak istediği ile çelişmemek koşulu ile, kitap kapağı sanatçısı kendi mesajını da iletmek şansına sahiptir. Doğal olarak kitap kapakları ve tiyatro afişleri (buna karikatürü de katmalıyız) bir çamaşır tozu pankartından, afişinden daha çok toplumsal anlatım gücüne sahiptir.
Ayrıca bütün ticarî grafik sanatlar gibi kitap kapakları da bir sergiyi gezme olanağından ve alışkanlığından yoksun olanların plastik zevk alışkanlığı kazanmasında, başka bir deyişle bir “güzel” duyarlığı edinmelerine çok önemli ve etkin bir katlıda bulunmaktadır.
Kitap kapağı sanatçısı yazarla bütünleşebilmek, onun gibi düşünerek mesajını hazırlayıp, görüntüsünü kapağa aktarabilmek için sağlam bir desen bilgisine ve yeteneğine sahip olunmalıdır. Düzyazı ile, şiir ile içlidışlı olmalı, okumalıdır kısaca.
Aslında sorunuz bir reçete vermeyi gerektirir gibi. Buna yetkili değilim. en burada sadece kendi çalışma yöntemimi özetlemekle yetineceğim.
Önce mutlaka kitabı olurum. Daha önce okuduğum bir kitap dahi olsa izlenimlerimi tazelemek için çoğu zaman tekrar okurum. Kapağı tasarlar ve uygularken özellikle önem verdiğim şey, kitabın adını resimle tekrarlamaktan kaçınmak...
Yani kitabın adı “Çiviler” ise bir nalbur dükkânı veya çivi resmi yapmamaya çalışıyorum. Ya da”Çiviler” isimli kitabın kapağı için, bir çıplak kadın göbeğine çivileri döküp fotoğraf çekmiyorum. Benim yazarın mesajını kavramaya harcadığım zaman, çizmekten çok daha fazla.
Bazen bu endişe nedeniyle saçmaladığım oluyor:
Kimsenin bir şey anlamadığı şeyler de çıkıyor ortaya; yine de bu endişe benim için çok değerli, bunu yitirirsem üreteceğim kapakların ne okuyucu için, ne de benim için hiçbir değer taşımayacağı kanısındayım.
Erkal Yavi
Kitap kapağı, grafik sanatların geniş kitlelere en çok ulaşabilenidir diyebiliriz. Üstelik kalıcıdır da. Çoğu kitap okurunun kitaplığında, uzun senelerin kitapları özenle korunur ve sonraki kuşaklara ulaşabilir. Küçük boyutları içinde büyük etkiler yaratır. Kitabı sattırır, okutur, sevdirir ve belgeler... Zamanın grafik olgusuna damgasını vurur, geniş zamanlara ise kaynak olur... Çoğaltabileceğimiz tüm bu özellikleriyle, kitap kapağının, grafik sanatlar içindeki yerini belirlemiş oluyoruz kanımca.
Milliyet Sanat Dergisi - Yeni Dizi: 70 - 15 Nisan 1983
Milliyet Sanat Dergisi - Yeni Dizi: 71 - 1 Mayıs 1983
___________________________________________________________________________________________
Kitap kapakları konusunda bir söyleşi
Grafikerler Meslek Kuruluşu’nun düzenlediği “Kitap Kapakları” sergisi büyük bir ilgi gördü.
Geçen sayımızda, Arslan Kaynardağ’ın “Dünden Bugüne Kitap Kapaklarımız” konulu incelemesiyle,
grafikerler arasında yapmış olduğumuz soruşturmaya gelen yanıtları yayımlamıştık.
Tüm bunlar biraz da bu yılki Abdi İpekçi Ödülü’yle ilgiliydi:
Çünkü 1983 Abdi İpekçi Ödülü’nün konusu kitap kapakları.
(Bu konudaki ayrıntılı bilgiyi yan sayfamızda bulacaksınız.)
Her şeye karşı gelişen yayımcılığımızın önemli bir öğesini oluşturuyor kitap kapakları.
Dolayısıyle, yalnız yayınevlerini ve yazarları değil, kitabevlerini, okurları da yakından ilgilendiriyor.
Bu ilginin niteliğini bir ölçüde saptamak için bir yazar, bir grafiker, bir yayımcı, bir kitapçı ve bir okuru “kapalı bir oturumda” bir araya getirdik.
Bu konuşmanın geniş bir özetini aşağıda sunuyoruz.
- Dilerseniz, konuya, kitap kapaklarının türlerini sıralamakla başlayalım.
- Kaç tür kitap kapağı var ki?
- Cilt kapakları var.
- Ülkemizde hemen hemen yalnız sanat kitaplarıyla ansiklopediler için yapılıyor bu kapaklar.
- Bir de sözümona lüks kitaplar için.
- Ama onlar genellikle ceketli. Ceketler de kitap kapağı türüne girmiyor mu?
- Giriyor. Resimli, renkli kapak türlerine. Ama cildi, ceketinden çıkarıp tek başına bir tür olarak ele almak gerek.
- Sonra, resimsiz, renksiz (ya da az renkli) kapak istifleri sürekli aynı yazı karakterinden oluşan kitap kapakları var. Daha çok belli dizilerin kitapları bunlar.
- Gerçek Yayınevinin “100 Soruda” dizisinin kapaklar gibi.
- Sonra resimli ve az (iki) renkli kitap kapaklar var. Kanımca bunları da, çok renkli resimli kapaklardan ayrı değerlendirmek gerekir.
- Siz bu türlerden hangilerini yeğliyorsunuz?
- Doğrusu ben yazar olarak yalın kapaklardan hoşlanıyorum. Ama okuyucunun eğilimi, daha çok, albenili kapaklara doğruymuş.
- Bunu doğrulayacak istatistik bilgiler var mi elimizde?
- Yayımcılıkla ilgili doğru dürüst hiçbir istatistik bilgi yok elimizde. Bu konuda yapılmış bir araştırma da yok. Ama belki kitapçı dostumuz, deneyimlerinden yola çıkarak yanıtlayabilir sorunuzu.
- Hay hay. Hemen belirteyim ki, renkli albenili kapaklı kitaplar daha çok satıyor diye bir şey söylemek mümkün değil. En çok satılan kitapların tümünün kapakları çok renkli, resimli ve parlak, doğru
Ama bunlar, biliyorsunuz, piyasa romanları. En çok bunları satıyoruz. Şimdi bu romanları albenisiz bir kapak içinde sunun, elbet satmaz. Ama bu demek değildir ki, bir şiir kitabın böylesi bir kapak içinde sunarsanız daha çok satar.
- Yani bir şiir kitabı, sıradan, zevksiz bir kapakla da çıksa, çok özenli bir kapakla da çıksa aynı işlevi görür. Bunu mu demek istiyorsunuz?
- Evet, efendim, bunu demek istiyorum.
- Hayır, katiyen katılmıyorum bu görüşe. Güzel bir kapak okuyucuyu daha çok çeker.
- Daha çok okuyucu mu çeker dediniz?
- Bir anlamda evet.
- Şimdi, izin verirseniz, bir sanatçı olarak, ilkin şu “güzel kapak” sözlerine bir açıklık getireyim. Nedir “güzel kapak”? Yalnız albenisi olan, yani çekici, göz okşayıcı kapak midir? Hiç sanmıyorum. Kitap kapağının işlevsel bir niteliği olmalıdır. Güzellikle işlevsellik birleştirildiğinde bir anlamı vardır kitap kapağının.
- Yalın, her biri birbirinin aynı, bu anlamda da tekdüze kitap kapaklarına baktığımızda bunları nasıl niteleyeceğiz peki? İşlevsel mi, güzel mi, yoksa ikisi birden, başarılı olarak mi?
- Sanırım burda grafik düzenleme ya da yaratıcılık ikinci plandadır. Kuşkusuz bir işlevi vardır bu tür kapakların: Bir yayınevinin, bir dizinin simgesidir. Okuyucu, bu kapağı diğerlerinden kolaylıkla ayırır. Yayınevinin imajını yansıtan bu kapaklar, okuyucuya bir tür mesaj ulaştırır.
Yayınevinin ya da dizinin mesajını: “Benim yayımladığım bir kitaptır bu. Güvenebilirsiniz.”
- Bu tür kitap kapaklarına bir örnek verebilir misiniz?
- Birçok örnek verilebilir.
- Örneğin, bizim rahmetli “klasikler” dizimiz: Beyaz mat karton kapak. Çerçeve. Yazar ve kitap adları aynı harf karakterinde ve aynı renkte: Siyah.
- Fransa’nın ünlü Gallimard Yayınevi’nin ünlü beyaz dizisi: Krem rengi kapak kartonu üzerine, aynı istif, aynı yazı karakteri. Yazar adı siyah, kitap adı kırmızı.
- Sizce bu tür tek düze kapaklar, gerçekten okuyucuya, o, sözünü ettiğiniz mesai, (“Benim yayımladığım bir kitaptır bu. Güvenebilirsiniz”) ulaştırıyor mu?
- Amacı budur. Gençliğimizde, klasikler dizisinde yayınlanan her kitabı güvenerek alırdık.
- Budala’nın yanında Mesnevi, Tolstoy’un yanında Hayyam, öyle mi?
- Evet
- Grafiker gözüyle baktığımda şunu söyleyebilirim: Bu tür kapaklar, yayınevinin ya da bir dizinin imajını verir, elinize aldığınız kitabin imajını değil. Örneğin, elinize aldığınız kitabin yazarını tanımıyorsanız, bu kapak, Klasikler dizisinde çıkmış olmasının ya da Gallimard tarafından yayımlanmış olmasının dışında bir mesaj ulaştırmaz size. Dolayısıyle, elinizdeki kitapla doğrudan doğruya ilişkisi olmayan bir mesajdır bu.
- Bir grafiker elinden çıkmadığı için mi?
- Hayır, o kapak da bir grafikerin elinden çıkmıştır. Ama belli bir kitap için düşünülmemiştir. Adsız bir yazarın adsız bir kitabı için yapılmıştır. Sonra da her çıkan kitaba giydirilmiştir.
- Hazır giyim gibi mi?
- O bile değil. Hazır giyimde beden ölçüleri vardır.Bu tür kapaklarda bu ölçü de yoktur
- Siz ısmarlama giysiden mi yana siniz?
- Kitap kapakları konusunda evet. Her kitabin ayrı bir kapağı olmalı. Ayrı bir harf karakteri. Ayrı bir istifi. Gerektiğinde illüstrasyonu.
- Yayınevlerinin tümü niçin bu yolu izlemiyorlar sizce?
- Her şeyden önce kolaylarına geldiği ve bu tür kapaklar daha ucuza mal olduğu için.
- Bir başka nedeni daha olmalı: Diğer yayınlar arasında yitip gitmemek, sürekliliği sağlamak.
- Niçin? Renk, illüstrasyon bu sürekliliği önlemez ki.
- Ama okurun dikkatini dağıtabilir?
- Tam tersine dikkatini çeker.
- Bir kitap üzerine belki. Ama tüm yayınları üzerinde kesinlikle hayır.
- Hem çok renkli, hem resimli öyle diziler var ki, kapaklarının düzenlenmesindeki ustalık onları birleştiriyor. Dizi niteliğini kesinlikle bozmuyor.
Örneğin,
- İngilizlerin Penguen dizisi.
- Ya da Fransızların Livre de Poche’u,
- 10X18 dizisi.
- İşte kolaylıkla artırılabilecek birkaç örnek.
- Verdiğiniz örnekler, hep cep kitapları.
- Evet öyle. Ancak bir yayımcı olarak, cep kitapları olgusu ile kitap kapaklarındaki değişikliğin tarihsel süreci birbirine çok bağlı.
-Çok renkli ve resimli kitap kapaklarının cep kitaplarıyla başladığını söyleyecek değilsiniz umarım.
- Hemen hemen. Çünkü cep kitabı 1950’lerde, yayımcılık dünyasında bir devrim yaratmıştır. Okuyucu
soğuk, albenisi olmayan kapaklar yerine, resimli renkli, daha küçük boyda, çok daha ucuz, istenirse okunup atılacak bir kitap modeliyle karşılaştı.
- Tüketim toplumunun metaı.
- Neyin metaı olduğunu bilmiyorum.
- Bildiğim kitap tüketilmez, okunur. Daha çok satılması tüketilmesi anlamına gelmez. Bu bir.
- İkincisi, boyu, bosu, ucuzluğu ve kapağının çekiciliği ile, birçok kitap, özellikle romanlar, yüzbinlerce, milyonlarca okura ulaştı Batı ülkelerinde.
Örneğin,
- Fransa’da Camus’nün Veba’sının ciltli, ciltsiz, lüks, resimli çeşitli baskıları vardır. Dolayısıyla çeşitli fiyatları. Ve toplam 4 milyon adet satan bu kitabın kaçı cep kitabı olarak satılmıştır biliyor musunuz? 2.5 milyonu.
- Proust cep kitabı olarak yayımlandığında, kırk yılda sattığından daha fazlasını iki yıl içinde satmıştır.
- Ucuzluğundan olmasın?
- Kuşkusuz ucuzluğun büyük payı var. Ama cep kitabının, ucuzlukla birlikte okumayı bir ihtiyaç durumuna getirmesi gibi bir gerçek de var karşımızda.
- İyi ama bütün bunların, kapaklarla ne ilgisi var?
- Şu ilgisi var ki, cep kitabını, aynı fiyata, düz bir kapakla renksiz, sıradan bir düzenlemeyle, resimsiz olarak sürseydiniz piyasa, ayni sonuca ulaşılamazdı.
- Burda yayımcı dostumuza hak vermemek elde değil.
- Demek oluyor ki, kapak satın almada, bir itici güç olabiliyor.
- Azizim, bence, kitabın içi özdür, dışı, yani kapağı biçim.
- Böylece biçimin bir işlevi olduğunu söylüyorsunuz.
- Evet, biçimin bir işlevi olduğunu söylüyor yazar dostum. Ancak öze yakışan, özün doğurduğu bir biçimin.
- Kuşkusuz. Bir kitap kapağı, bir şiir, bir öykü, bir roman, bir deneyi doğuramaz.
- Oysa tüm bu saydıklarınız bir kitap kapağını doğurabilir.
- Evet
- Unuttuğunuz ya da bilmediğiniz bir şey var: Kapakların maliyeti?
Örneğin kitabının kapağını çok renkli, resimli, albenili isteyen yazar, bu isteğinin her kitap başına 20 ile 30 lira arasında bir maliyeti olduğunu bilmez. Eğer kitabın fiyatı 400 ile 500 lira arasında ise, kapak maliyeti, dağıtıcı yüzdesi düştükten sonra, satış fiyatının yüzde onu kadar tutar bunu normal karşılamak gerekir. Ama, 150 liraya satılan bir kitap söz konusu olduğunda, kapak gideri değişmeyeceği için, toplam satış fiyatının yüzde yirmibeşini bulur ki, bunun altından kalkılmaz.
- İşin muhasebesini yaptık. Şimdi gelelim yaratıcılığa. Sayın grafikerimiz, bir yazar olarak, benim size özel bir sorum var: Kitap kapağı olayını nasıl ele alıyorsunuz?
- Şahsen mi, genel olarak mı?
- İlkin genel olarak, sonra şahsen.
- Sayın yazar, ilkin hemen belirteyim ki, hayatımda ilk kez böylesi bir toplantıya katılıyorum. Daha açık bir deyişle uğraşımla ilgili kişiler, yazar, yayımcı, kitapçı ve okurla ilk kez bir arada oluyorum. Çünkü genellikle bize bir kitap kapağı siparişi verilir.
Bu siparişe eşlik eden bilgiler şunlardır:
- Bir, kitabin boyutları.
- İki, yazarın adı.
- Üç, kitabın adı.
- Dört, arka kapak için not. Bu sonuncusu her zaman verilmeyebilir. Verildiğinde, bu nottan esinlenmeye çalışırız.
Bir de tabii birikimimizden.
- Hangi birikimden?
- Edebiyat birikimimizden tabii...
- Yazarı ya da şairi tanıyor muyuz?
- Nasıl bir sanat anlayışı var?
- Bir resimleme sözkonusu olduğunda onun dünyasına uygun düşecek midir bu? vb.
- Gerçekten bunları düşünür müsünüz? Yoksa sizi yalnız doldurmak zorunda olduğunuz bir kitap kapağının boşluğu mudur ilgilendiren?
- Düşünen grafikçi de vardır, düşünmeyen de. Ama her ikisini de o sözünü ettiğiniz, doldurulması gereken boşluk ilgilendirir.
- Bu boşluğu doldurmak yoktan var etmek midir, yoksa sözcüklerde gizli olanı görünür kılmak mıdır?
- Doğrusu, bu soruyu, okurun değil de, yazarın ya da yayımcının sormasını beklerdim. Yazar, kuşkusuz kendi yapıtının bir parçası olarak görür kitabın kapağını. Hatta çoğu kez, kapağından hoşlandığında, onu kendinin yarattığını bile sanabilir. Oysa, bilinçli, daha doğrusu kültürlü, hiç değilse okur-yazar bir grafiker, grafik yaratının, soyutlama değil, somutlama olduğunu bilir. Öyle çalışır. Burda “somutlama” sözcüğünü görünür kılmakla eş anlamlı kullanıyorum.
- Görünür kılmakta resimlemenin, illüstrasyonun yeri nedir?
- Kimi kitaplar vardır ki, bizler, onu hiç değilse kapağını resimleyerek, derin anlamını dışa vurabilir, okuyucunun o kitaba daha çabuk girmesini sağlayabiliriz. Bu, “albeni”yi aşan bir yaratıdır. Güzel değil, “anlamlı” bir kapaktır söz konusu olan. Kimi kitaplar vardır ki, grafiker kitabı, o kitabın yazarını ne denli iyi bilirse bilsin, resimleyemez. Bu durumda o kitaba yakışacak bir harf karakteri ve bu karakterle yaratacağı bir düzenlemeyi seçebilir. Bu tür kitap kapakları, “yorum-dışı” kitaplardır. Bu yolu seçen usta bir grafikerse, gene de bir “alt-yorumu” vardır. Ama bu görünür görünmez algılanabilecek bir yorum değildir, ve son derece kişisel bir yorumdur.
Örneğin “İnce Memed"i,
- ince (light) bir yazıyla mı vermeli, yoksa kalın (bold) bir yazı ile mi?
- Kuyruklu (serifli) yazı ile mi, kuyruksuz (serifsiz) yazı ile mi?
- Yazarın adı mı büyük olmalı kapakta, romanın adı mı?
Tüm bunlar profesyonel sorunlardır ve kuşkusuz yaratıcılık ister.
Ama harf karakteri (lettring) nasıl düzenlenirse düzenlensin, kitabın somutlaşmış bir yorumu olamaz bu.
- Çok kuramsal bir açıklama.
- Hayır çok pratik. Örneğin, Kafka’nın “Amerika”sı. Bu roman için bir kapak yapmam istense, bir resim düşünemem. Düşünebileceğim (ya da bugüne değin düşündüğüm) tüm resimlemeler romana bir katkıda bulunmuyor. Tam tersine, ondan bir şeyler apartıyor.
- Bu düşsel apartmalarla ilgili birkaç örnek verebilir misiniz?
-
- Örneğin, bomboş, gökdelenlerin çevrelediği bir New York caddesinin fotoğrafı.
- Örneğin, Amerikan gökdelenlerine bakan (yüzü görünmeyen) genç bir adam.
- Örneğin Joyce’un Ulysses’i. Kapak: Dublin’in bir kent planı.
- Örneğin Tolstoy’un Diriliş’i: Kapakta bir ikon-St. Dimitri (Novgogrod okulu).
- Örneğin Beckett’in Molloy’u - yazarın gözleri.
- Bizim yazarlarımızdan hiç örnek vermiyorsunuz?
- Verilecek olanlar var, verilmeyecek olanlar var.
- Gelin de “Ölümsüzlük Ardında Gılgamış” için bir illüstrasyon düşünün. Şiiri öldürürsünüz.
- Yaşar Kemal’in “Teneke”si. Kapaktaki bir gaz tenekesi ancak bayağılaştırır bu öyküyü.
- Ama “Memleketimden İnsan Manzaraları” grafikere büyük ufuklar açar.
Öylesine ufuklar ki, kapakla yetinmez, destanı resimlemeye bile kalkarsınız, değil mi?
- Evet... Hiç kuşkusuz. Çünkü, öykü vardır bu destanda. İnsanlar vardır.
- Resim gibidir.
- Dolayısıyla resimlenmesi kolaydır.
- Güller üzerine bir kitabı resimlemek, kapağını yaratmak da kolaydır, değil mi?
- Evet, ama bu heyecana bağlı. Gül konusunda yazılan size bir yaratma heyecanı veriyorsa.
- Oysa, Oktay Rifat’ın “Elifli” kitabının kapağını resimlemek zor, belki de olanaksızdır.
- Evet. Eski yazıyla bir elif harfi her şeyi bozar. Şiirlerin anlamını bile saptırır.
- Ama bu tür kitaplar için de belki bir illüstrasyon kitabın anlamını saptırmayacak, hatta onu açımlayacak bir illüstrasyon yaratılabilir.
- Sanmıyorum. Başarılı bir Rimbaud kapağı gördünüz mü bugüne değin? Resimli olarak?
Ya da bir Shakespeare?
- Görmedim.
- Öyle aziz dostum, bugüne değin görmediğimiz kapaklar yapınız.
- Siz de bugüne değin okumadığımız kitapları yazmaya bakın.
- Bir okur olarak, hepinize başarılar diliyorum.
Milliyet Sanat Dergisi - Yeni Dizi: 71 - 1 Mayıs 1983