“Bir gün gelecek, insanlık başına çökmüş olan bu lanetten kurtulacak, çünkü demokrasi, böyle olmasını gerektiriyor. Tıpkı barış gibi, doğruyu bölebilmek de olanaksızdır. Falan dili konuşan ulusların doğrusuyla, filan dili konuşan ulusların doğrusu birbirinden farklı olamaz. Her birimiz, bugün aramıza giren önyargıları ortadan kaldırmakla yükümlüyüz. Günümüzde düşünebilmek, yürekli olmayı gerektiriyor. Ülkesinden ayrılmak, kaçmak zorunda kalan biri, alışılmışın dışında bir dünyada yaşamayı öğrenir... Böyle bir durumda doğrudan doğruya akıl dediğimiz şey, adaletin gözlerindeki bağ çözüldüğünde bize de buna tanık olma hakkını kazandırır...”
Yukardaki sözler, dünyaca ünlü Avusturyalı ressam Oskar Kokoschka’nın (1886-1980) 1942 yılında Londra’da verdiği bir konferanstan alınmıştır. Ressam, grafik sanatçısı, sahne dekoratörü ve yazar olarak Kokoschka, köklü değişimlerden yana çok zengin bir çağın pek çok yönlü bir sanatçısı olarak, zamanının tanıklığını en başarılı biçimde yapabilmiş olanlar arasında yer almaktadır.
Bu büyük sanatçı, içinde bulunduğumuz yıl, doğumunun 100. yıldönümüne rastladığından, dünyanın hemen her yanındaki sanat çevrelerinde çeşitli programlar çerçevesinde anılıyor.
MERHABA DÜNYA!
1 Mart 1886 tarihinde Avusturya’da, Pöchlarn’da dünyaya gelen Oskar Kokoschka, sanat öğrenimini Viyana El Sanatları Okulu’nda yaptı. Daha öğrencilik döneminde, sonradan “Viyana Atölyeleri” (Wiener Werkstaette) adı altında dünya çapında ün yapacak, başlıbaşına bir akıma dönüşecek olan çalışmalara katıldı ve bu atölyelerde çalıştı. 1910 yılında yazarlık uğraşına da adım atarak, Berlin’deki ünlü “Der Sturm” dergisine yazılar yazmaya başladı. Bu arada Paul Cassirer Galerisi ile bir sözleşme yaptı. 1911 yılında yine Viyana’ya dönerek çalışmalarını burada sürdürmeye koyuldu. 1912/13 ders yılında, bir zamanlar öğrenim gördüğü okulda asistanlık yapmaya başladı. Birinci Dünya Savaşı başladığında gönüllü olarak askere giden Kokoschka, 29 Ağustos 1915 tarihinde Galiçya Cephesi’nde ağır yaralandı. Viyana’da iyileşme dönemini geçirdiği sırada, 1916’da, savaş ressamlarıyla muhabirlerin oluşturduğu bir grubun başına da bulundu. Savaşın bitiminden sonra, 1919 yılında Dresden Akademisi’ne profesör olarak atandı ve bu görevini 1924’e değin sürdürdü. Bu tarihten sonra uzun yolculuklara çıkan sanatçı, kabarık sayıdaki kent ve manzara resimlerini “yaratıcı bir kaçış” diye nitelendirdiği bu dönemde tamamladı. 1933 yılında Paris’teki evini boşaltarak Viyana’ya yerleşti. Ancak 1934’te Almanya’daki politik durum nedeniyle Prag’a gitmek zorunda kaldı.
ESERLERİ TOPLATILIYOR
1934-38 yılları arasında Prag’ın 16 adet resmini yaptı. İlk büyük sergisini 1937 yılında Viyana’da açtı. Aynı yıl Almanya’da Kokoschka’nın elinden çıkma 417 yapıt, “yozlaşmış sanatın ürünleri” oldukları gerekçesiyle toplatıldı. Ünlü “Yozlaşmış Bir Sanatçının Kendi Portresi” adlı resmini bu olayın etkisiyle yaptı. 1938’de eşi Olga Pavlovska ile birlikte Londra’ya göç eden Kokoschka, 1947 yılında İngiliz vatandaşlığına geçti ve Londra’yı sürekli oturacağı yer seçti.
Oskar Kokoschka, savaştan sonraki ilk büyük sergisini İsviçre’de, Basel Sanat Evi’nde açtı. 1951’de kendisine doğduğu kent olan Pöchlarn’ın, 1964’te de Viyana kentinin onur hemşehrilikleri verildi. 1953’de, Salzburg’daki Uluslararası Yaz Akademisi’nde, kurucuları arasında bulunduğu “Görme Okulu”nun temel kursu öğretim çalışmalarına ilk olarak kendisi de katıldı ve bu kursu 1962 yılına değin yönetti. 1953’te Londra’dan ayrılan Oskar Kokoschka, Cenevre Gölü kıyılarındaki Villeneuve kentine yerleşti.
Yüzyılımızda -özellikle sanat yaşamının başlangıçlarında- dışavurumculuğun en önemli temsilcileri arasına giren Oskar Kokoschka, sanat yaşamının hiçbir döneminde biçim düşüncesine ağırlık tanımadı. Tam tersine, hep sanatın işlevsel olduğu, insandan insana iletişimin önemli bir aracını oluşturduğu tezini savundu. Yalnız başına estetik başarıyı, hiçbir zaman yeterli bulmadı. Kokoschka üzerine bugüne değin belki de en yetkin biyografik yapıtı kaleme almış olan Hans Maria Wingler’in sözleriyle Kokoschka, “biçimi sanatın tek ve son hedefi ilan etmiş bir dönemde” resimle bir şeyler dile getirme çabasının, resmi insandan insana bir iletişim aracı saymanın nasıl bir riziko olduğunun bilincindeydi. Ama bu sanatçı, bir misyoner gibi, tek başına çalışmanın gerektirdiği yürekliliğe de sahipti.
HİÇBİR ZAMAN ÖDÜN VERMEDİ
Kokoschka’nın en büyük özelliklerinden biri, çevresine hiçbir zaman ödün vermeye yanaşmamış oluşudur. O, resim yapıtlarını -aynı zamanda da yazınsal yapıtlarını- insanların yüzüne hep bir ayna gibi tutarak, onları geleceğin yıkımları karşısında uyarmaya çalışmıştır. Bu sözler, Kokoschka’nın alışılagelmiş anlamda bir toplum eleştirmeni olduğu izlenimini uyandırmamalıdır. Resimleri -İkinci Dünya Savaşı sırasında yaptığı bazı resimler dışında- hiçbir zaman doğrudan polemik niteliğinde olmayıp, daha çok simgesel anlamlarla yüklüdür.
Dresden Akademisi’ndeki öğretim üyeliği, başka deyişle, gençlerin oluşturulmasında sorumluluk yüklenmesi, Kokoschka’nın yaşamındaki dönüm noktalarından biridir. Hemcinsleri konusunda kişisel bir sorumluluk taşıdığı duygusu, sanatçıyı öğretim üyeliğinden ayrılışından sonra da hiç bırakmadı. Dresden yıllarından sonra artık Kokoschka’yı, tüm yapıtıyla insanlara yönelik, onlara seslenen bir sanatçı niteliğiyle karşımızda buluruz. Bu nitelik, örneğin manzara resimleri için de geçerlidir. “İnsanbiçimci” nitelikteki bu resimlerde doğa, insanoğlunun düşman karşıtı olarak değil, ama yaratıcılığına temel olmuş bir “yurt” gibi yansıtılır.
Kendi kendisiyle, başka deyişle kendi dünya görüşü ve kendi evreniyle hep uyum içersinde yaşamış olmak, Kokoschka’yı sanatında da çok önemli kılan başlıca öğeler arasında yer alır.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Londra’da şöyle demiştir sanatçı:
“Otuz yıldan bu yana içimde, çevremdeki gerçeklikten daha hakiki olan bir görüntüyü taşıyorum. Kimi zaman çok yorgun düştüğüm ve artık bu görüntüyü gözden kaçırdığım oluyor. Sonra ansızın yine ilişki kuruyorum, birtakım ayrıntıları keşfediyorum, ancak çok dikkatli bakıldığında bulunabilecek ayrıntıları... Ben, hiçbir zaman kendi kendimi kopya edemedim, böylesi ölmekle eşanlamlı olurdu benim için.”
YAZIN ÇALIŞMALARI
Oskar Kokoschka’nın yazın çalışmaları arasında ağırlık noktasını oluşturan oyunları, ilk önceleri gereken önemle değerlendirilmedi. Ancak sonradan bu yapıtların özellikle erken yaşlarda kaleme aldığı oyunların sahnede dışavurumculuğa doğru atılmış en önemli adımlardan biri olduğu anlaşıldı. Bu oyunları arasında, Almanya’da sahne dışavurumculuğunun başlangıcı diye nitelendirilen yapıtı “Mörder Hoffnung der Frauen” (Kadınların Ümidi Katiller)’i 1907 yılında kaleme aldı. Oyun ilk kez 1908 yılında oynandı. 1910 yılında oyunun “Der Sturm” dergisinde yayımlanması, geniş bir çevreye yayılmasına ve erken dışavurumcu sahne yazınını derinden etkilemesine neden oldu. 1916’da ise oyunun lüks baskısı yapıldı. Kokoschka, 1918’de bir başka önemli oyunu olan “Orpheus ve Eurydike”yi tamamladı. Oyun, 1921 yılında Frankfurt’ta ilk kez sahnelendi. Aynı yıl “Kadınların Ümidi Katiller”, Paul Hindemith’in müziği ile Stuttgart’ta opera olarak oynandı. Aynı zamanda operanın librettosu ile piyano partisyonu yayımlandı. 1922’de aynı opera, Dresden’de sahnelendi.
1925’te Ernst Krenek, Kokoschka’nın “Orpheus ve Eurydike”sini opera olarak besteledi; libretto ile piyano partisyonu yayımlandı. Opera, ilk kez ertesi yıl Kassel’de sahneye konuldu. Kokoschka, 1936’da bu kez “Comenius” adlı oyununu yazmaya başladı. Bu oyun üzerindeki çalışmalarını birkaç yıl sürdürdü.
Oyunlarının dışında çok sayıda öykü, deneme ve inceleme yazısı da kaleme alan Kokoschka, yaşamı boyunca yapıtlarından oluşan çok sayıda albüm de yayımladı. Günümüzde, bu dünyaca ünlü ve çok yönlü sanatçı üzerine yazılmış olanların sayısı, kendi yayımlanmış yapıtlarının sayısını çok geride bırakmaktadır.
Ahmet Cemal | Milliyet Sanat Dergisi - Yeni Dizi: 139 - 1 Mart 1986