İsveç Akademisi: Artur Lundkvist


Edebiyat dünyasında her yıl verilen en çok yaratan Nobel Ödülü’nü alacak yazarı seçen İsveç Akademisi, bundan 200 yıl önce kuruldu. Veliahtlık döneminde Paris’i ziyaret eden
III. Gustav, Fransız Akademisi’nin çalışmalarını görüp hayranlık duyunca, bu kurumun bir benzerini de İsveç’te kurmak istedi. isteğini kral olduktan sonra gerçekleştiren III. Gustav, tüzüğünü de kendisinin hazırladığı akademiyi 5 Nisan 1786’da açtı.

Fransız Akademisi’nin çalışmalarından örnek alınarak kurulan İsveç Akademisi, İsveç dilinin arılığını, yüceliğini ve gücünü koruyacak, konuşma ve şiir sanatını geliştirecek bir yüksekokul olarak düşünüldü. Akademiden, öncelikle İsveç tarihi ile ilgili bir çalışma yaparak savaşçılar, kralları, devlet adamları ile ozanları topluma tanıtması istendi.

Kendisini de edebiyatla yakından ilgilenen ve tiyatro oyunları yazan III. Gustav, İsveç Akademisi dışında Kraliyet Tiyatrosu ile bir dizi kültür kurumunu daha topluma kazandırdı. Fransız kültüründen çok etkilenmiş olan ve genç yaşta kral olup ülkesinin kültür yaşamına katkılarda bulunan III Gustav’ın yazgısı da kültür kurumunun içinde düğümlendi. Kendisini sevmeyenler tarafından opera binasında düzenlenen bir maskeli baloda vurularak öldürüldü.

İlginç bir kişiliği olduğu söylenen III. Gustav, İsveç Akademisi’nin tüzüğünü hazırlarken üye sayısını önce 20 olarak düşünmüş, ancak 18 sayısı söyleniş bakımından kulağa daha hoş geliyor diyerek 18’de karar kılmış. Böylece akademinin üye sayısı kuruluşundan beri değişmeyerek 18 olarak kalmış. O zamandan beri uygulanan yönteme göre, üyelerden biri eksildiğinde, yeni üyeyi diğer üyeler seçiyor. 18 üye arasından seçilen yedi üye ise Nobel Komitesi’ni oluşturuyor. Edebiyat ödülü için ilk elemeyi yapan Nobel Komitesi yaz başında elemeler sonucunda seçtiği beş yazarı gerekçeleriyle birlikte diğer üyelere sunuyor. Ekim ortasına kadar da Nobel Ödülü alacak yazarlar belirleniyor.


200 YILDA ANCAK “S” HARFİNE...

İsveç dili için o zamana dek tutarlı bir yazım olmaması nedeniyle akademi ilk iş olarak bir yazım kılavuzu hazırlamaya koyuldu.
Beş yıllık bir çalışmadan sonra 1801 yılında İsveç Yazım Kılavuzu hazırlandı.

Akademinin o günden başlayıp hâlâ bitiremediği en önemli görevi ise sözlük çalışması oldu.
Sözlük çalışması 200 yıldan beri ancak “S” harfine gelebildi.
Bu çalışmalar 300 defteri buluyor ve iki metrelik kitap rafını dolduruyor. Sözlük çalışmasının 2020 yılında biteceği tahmin ediliyor.

Akademi bunun dışında 1870’lerden başlayarak, değişiklik gerektiği zaman yeni baskısını yaptığı küçük boyutlu bir başka sözlük de yayınlıyor.
Dildeki değişmelere uyumlu olarak yeni baskıları yapılan sözlüğün 11. baskısı şu günlerde çıkacak.
Bu küçük sözlük İsveççe sözcüklerin yazılışını, fiillerin çekimini ve takıları gösteriyor.


NOBEL ÖDÜLÜ VE ELEŞTİRİLER

İsveç Akademisi, İsveç dışında dil çalışmalarından çok her yıl edebiyat dünyasında geniş yankılar yaratan Nobel Edebiyat Ödülü nedeniyle tanınıyor. 1901 yılından beri verilen Nobel Edebiyat Ödülü’nü alacak olan yazarı seçme görevini sürdüren akademi, yapmış olduğu değerlendirmelerle zaman zaman yoğun eleştirilere de uğramış bulunuyor.

Akademiye yöneltilen eleştirilerin başında Neruda, Solohof, Marquez gibi bütün dünyanın ödüllendirilmelerini beklediği yazarları zorunlu olarak seçmelerinin dışında, genel olarak tutucu yazarları ve sosyalist ülkelerdeki rejim muhaliflerini yeğlemesi gösteriliyor.

Öte yandan üye yapısının tutucu karakterinden oluşan bu eğilimin sosyal görüşleri farklı yazarlara başından beri akademinin kapıları kapalı tutularak sürdürüldüğü de akademiye yöneltilen başlıca eleştiriler arasında yer alıyor. (1) Buna örnek olarak gelmiş geçmiş en büyük İsveçli yazar olarak tanınan August Strindberg’in, yaşayan ve en önemli yazarlar arasında sayılan Ivar-Lo Johansson’un ve bir süre önce ölen Wilhelm Moberg’in akademi üyeliklerine seçilmeyişleri gösteriliyor.


POLİTİK TERCİHLER

85 yıldır Nobel Ödülü dağıtan akademinin zaman zaman politik atmosfere göre tercihler yaptığı da açıkça görülüyor. Örneğin 1926 yılında ödüle aday gösterilen Gorki “Rus Devrimi’nden yana olduğu için seçilmezken, 1934 yılında İtalyan Nazi Partisi’ne bağlılığı bilinen Pirandello ödüllendirildi. Pirandello da, madalyasını, eritilip altınından yararlanılması için Nazi Parti Şefi Mussolini’ye verdi. (2)

Bunun dışında;
  • dinsiz olduğu gerekçesiyle Tolstoy’a (Tolstoy zaten istemiyordu),
  • Rus olduğu için Çehov’a,
  • yenilikçi olarak tanındığı için de İbsen’e ödül verilmemesi akademinin tutucu eğilimine örnek olarak gösteriliyor.

Bu tür tepki uyandıran eğilimler bir yana, akademinin,
  • Fransız Kafka,
  • James Joyce,
  • Virginia Woolf,
  • Marcel Proust,
  • Robert Musil gibi 20. yy.’ın en büyük yazarlarının farkında olmaması,
buna karşılık 1953 yılında Churchill’i Nobel’e layık görmesi tam bir hayal kırıklığına yol açmıştı.

Akademiyi dünya edebiyatında bir seçici kurul olma yetkinliğinde görmeyip en sert biçimde tepki gösterenler ilk dönemde Tolstoy ile 1964 yılında Sartre oldu. Tolstoy’un, Nobel’e aday gösterildiğini öğrenince, akademiye Böyle işlere adımı karıştırmayın diye mektup yazdığı biliniyor. Sartre ise kendisine verilmek istenen ödülü Benim gibi yaşlı bir devrimciye böyle bir ödülün verilmek istenmesi kapitalizmin namussuzca bir girişiminden başka bir şey değildir diyerek geri çevirdiği daha dün gibi belleklerde yaşıyor.

Bütün bunlara rağmen, eleştirilse de, yerilse de Nobel ödülleri her yıl merakla bekleniyor. Üyeler arasında tutucu eğilim ağır olsa da birkaç kişinin uğraşları dengeyi bozabiliyor. Akademi üyesi olup Nobel Komitesi’nde de bulunan İsveç Edebiyatı’nın yaşayan en yetkin isimlerinden Artur Lundkvist’in çoğunluğa karşı direnerek Neruda’ya ödül verilmesini kabul ettirmesi gibi.

Bu yıl 80 yaşını dolduran ve 18 yıldır akademi üyeliğinde bulunan Artur Lundkvist de bu kuruma yönelen.eleştirileri kabul ediyor. 80. yaş dönümü nedeniyle dünyanın seçkin edebiyatçılarının Artur Lundkvist adına kaleme aldıkları yazılar “Baş Eğmeyen Ot” başlıklı bir kitapta toplandı. Direngen karakteri kitap adı olan yaşlı yazar, akademide kendisini destekleyen iki arkadaşıyla birlikte zaman zaman başarılı olabildiklerini söylüyor. Artur Lundkvist’in akademideki ilginç tartışmaları da içeren ve edebiyata ilişkin değerlendirmelerini anlattığı söyleşimizi bir başka yazıya bırakalım.
______________________________________________________________________________________
(1) Törnel, I. Arbetare Kalendern, Stockholm 1970, s. 180
(2) Österling, A. ‘The Literary Prize’, Nobel, The Man And His Prizes, American Elsevier Co., 1972



Osman İkiz | Milliyet Sanat Dergisi - Yeni Dizi: 155 - 1 Kasım 1986
_______________________________________________________________________________________________





Yazarlığının ve şairliğinin dışında dünya edebiyatının belli başlı isimlerini İsveç diline çeviren, elli yıldır yazdığı kültür makaleleriyle edebiyat dünyasına kendini yetkin bir isim olarak kabul ettiren Artur Lundkvist böyle diyor: “Nobel Ödülü  zor okunan yazarın hakkıdır.

Nobel Edebiyat Ödüllerini dağıtan İsveç Akademisi’nin ve ayrıca akademi içindeki yedi kişilik Nobel Komitesi’nin 18 yıllık üyesi olan Artur Lundkvist sözlerini şöyle sürdürüyor:

Nobel Ödülü’nün ölçüsü bir yazarın çok okunurluğu değildir. Amaç dilde yenilik yapan, bunun için uğraşan yazarları ödüllendirmektir. Bu tür yazarlar çok okunmayabilir. Okunmaları zor olabilir. Her zor okunan yazarın üstün edebiyatçı olduğunu söylemek istemiyorum. Okunmamak yazarın dile kazandırdığı yenilikten dolayı ortaya çıkan zorluğun sonucudur. Bu yazarlar dili zenginleştirmek yenilemek için uğraşıyorlar. Okur da alışık olmadığı bir stille karşılaşıyor ve zorlanıyor.

Bu yıl 80 yaşını dolduran, 74 yaşındayken iki ay komada kalan, doktorların umutlarını yitirdiği bir sırada gülerek komadan çıkan ve iki aylık derin “uykuda” gördüğü rüyaları kaleme alarak sayıları doksanı aşan ürünlerine, başta umutlarını yitiren doktorların okuduğu kapış kapış satılan fantastik bir kitap ekleyen Artur Lundkvist, Marquez’in çok okunan bir yazar olduğunu ancak edebiyatta yenilikçi ve öncü olduğunu da sözlerine ekliyor.



SAVUNULAN DEĞERLER

Artur Lundkvist edebiyatla ilgilenmeye başlayalıdan beri dünya edebiyatını İngilizce, Fransızca ve İspanyolca dillerinden günü gününe izlemiş, beğendiği ve yetenekli bulduğu yazarlarla ilgilenmiş ve desteklemiş. Bu yazarlardan bazılarının Nobel Ödülü alabilmeleri için komite üyeliğinden önce yazılarıyla, komite üyeliği sırasında tartışmaların içinde yer alarak desteklemiş. Yakın zamanlarda Claude Simon’un da Artur Lundkvist’in çabasıyla ödüllendirildiği biliniyor. Yazara Claude Simon’a ödül verilmesi için komitede nasıl çaba gösterdiğini sorduk.

Akademi’deki arkadaşlarım Claude Simon’u zor okunur buluyorlardı. “Okuyamıyoruz’ diyorlardı. Ben de onlara kabahat Claude Simon’da değil, sizde, siz okuyamıyorsunuz dedim. Claude Simon, Fransa’nın en önde gelen yazarlarından biri. Faulkner’den izler taşıyor. Bunu kendisine de söyledim. Çok ilginç buldu. Daha önce kimseden böyle bir şey duymamış.

Claude Simon’a Artur Lundkvist’in diretmesiyle ödül verildiğini, buna karşılık Borges’e de gene onun ısrarlı karşı çıkışı nedeniyle verilmediğini bilmeme rağmen bir kez de kendisinden duymak istedim. (Borges’in Pinochet’nin verdiği bir ödülü kabul etmesi nedeniyle, Artur Lundkvist’in Nobel Ödülü verilmesine karşı çıktığı ve Akademi’nin diğer üyelerini son gece ikna ettiği biliniyor.)

Borges’e karşı çıkışım edebiyatçı yönüyle ilgili değil. Şiirlerini daha çok sevdiğimi de söylemek istiyorum. Şiirleri üzerine çalışmalarım da var. Kendisiyle tanışıyoruz. Kırk yıl önce Güney Amerika’da karşılaştık. Yirmi yıl kadar önce de Stockholm’e geldi. İlk karşılaşmamızdaki konuşmalarımızı bir bir anımsıyordu. Faulkner üzerine çok konuşmuştuk. Faulkner ikimizin de beğendiği bir yazar.

Artur Lundkvist yazar:n inceliğini kavramak için orijinal dilinden okumak gerekir diyor. Kendisi eğitim olanakları sinirli bir köylü çocuğu olarak yetişmesine rağmen küçük yaşta kendi çabasıyla dil çalışmaya başlamış. Dil öğrenmekteki en büyük amacı, dünyayı gezmek ve dünya edebiyatını yakından izlemekmiş. Öyle ki sonunda İspanyolcaya aşk derecesinde bağlanmış. Şiirlerinde İspanyol ritimlerinin izlerinin görülebileceğini söylüyor. Komadan çıkar çıkmaz da ilk işi kendini ispanyolcadan sınava çekmek olmuş. Mario Vargas Llosa’nın 600 sayfalık kitabına sarılmış. Okuyabildiğini görünce deliler gibi sevinmiş.

Artur Lundkvist içtenlikli söyleşimizde bunları anlatırken Danimarkalı eşi şair Marie Wine söze giriyor ve gülerek;
Artur komadan çıkınca beni tanımadı ama, ispanyolca yazıyı tanımakta zorluk çekmedi” diyor.


Artur Lundkvist favori yazarı Faulkner’e Nobel Ödülü verilmesi için yazılarıyla uğraş vermiş.

Faulkner’i 1930’larda tanıdım. O günden bu yana en beğendiğim yazardır. Kendisine ödül verilmesi için yirmi yıl mücadele ettim.
Edebiyatçı kişiliği hakkında çok yazdım. Sonunda ödül verildi ama, ne yazık ki İsveçli okur Faulkner’e hak ettiği ilgiyi göstermedi.

Neruda’nın da Nobel’i sizin çabalarınızla aldığı doğru mu?

Evet, Neruda için de çok uğraşmak zorunda kaldım. Neruda’yı aday gösterdiğim zaman herkes ayağa kalktı. Çünkü Troçki’nin ölümünden onu da sorumlu tutuyorlardı. Meksika Hükümeti’nden belge istedik. Troçki’nin öldürüldüğü zaman Neruda’nın Meksika’da bulunmadığını gösteren bir belge ile komiteye geri adım attırabildim.

Komite üyelerinin karşı çıkış gerekçesi biçimsel görünüyor.

Elbette aslında Neruda’ya komünist olduğu için ödül vermek istemiyorlardı.



REJİM KARŞITLARI SEÇİLİYOR

Artur Lundkvist’e, Nobel Ödülü dağıtımında taraflı davrandığı yolunda komiteye öteden beri sert eleştirilerin yöneltilmiş olduğunu hatırlatıyorum:

Doğru, gerçekten de ilerici yazarların adaylığı söz konusu olunca büyük bir muhalefet ortaya çıkıyor. Şu herkes tarafından zaten gözlemleniyor. Eğer doğu ülkelerinden bir yazara ödül verilecekse, rejim karşıtı bir yazar seçiliyor. Örneğin Soljenitsin. Aslında doğruyu söyleyeyim Soljenitsin konusunda ben de o kervana katıldım. Yazarlığına bir şey dememekle birlikte, çok üstün özellikler de bulmuyordum. Gene de ödül almasına karşı çıkmadım.

Nobel Komitesi’nin sadece politik değil, genel olarak tutucu bir karakter taşıdığı söyleniyor. Bu konuda bize aktaracağınız ilginç bir anınız yok mu?

Patrick White ile olanı ilginçtir. Patrick White geniş kesimlerce tanınmıyordu, üstelik de homoseksüeldi. Neyse tartışmalardan sonra ödüllendirilmesi kararlaştırıldı. Sıra ödül törenine gelmişti. Komitedeki arkadaşlara, Patrick White’ın kırk yıllık Yunan arkadaşını da çağırmamız gerektiğini söyledim. Buna hemen karşı çıktılar. Sonunda çözüm olarak arkadaşının sekreteri olarak çağrılabileceğini önerdiler. Patrick White’in böyle bir öneriyi kesinlikle kabul etmeyeceğini anlatmaya çalıştım. Görüşlerimi dinletemedim. Patrick White’ın arkadaşı davet edilmedi. Sonuç olarak Patrick White da törene gelmedi.

Ritsos’a ödül verilmeyerek hakkı yeniyor mu?

Ritsos’un büyük bir şair olduğunu kabul ediyorum, ama bence Elytis daha büyük. Ritsos propagandif şiir yazıyor. Şiirde bundan kaçınılmalı. Ben kaçınıyorum. Propaganda amacıyla bir şeyler verilmek istenirse, bence bunlar sembollerle süslenmeli, dolaylı söylenmeli. Buna örnek vermek gerekirse Neruda’yı, Austrias’ı, genç Latin Amerika şairlerini gösterebilirim.



ÇOCUK YAZARLARI

Rimbaud, Neruda, Lautreamout, Lorca, Joyce gibi şair ve yazarları İsveç diline kazandıran Artur Lundkvist 1978 yılında Struga Siir Ödülü’nü de aldı. Şiirleri fantezilerle süslü, göğüsten taşan bir ses diye tanımlanan yazar şiir sanatı için görüşlerini böyle açıklarken çocuk yazarlarını gerçek yazar olarak kabul etmediğini de söylüyor.

Çocuk yazarlarını gerçek yazar olarak kabul etmiyorum. Bizim çok ünlü bir kadın yazarımız var, hem ödül için hem de akademi üyeliği için adaylığı söz konusu oldu. Buna tüm üyeler karşı çıktılar. Akademi’de gerçek yazarların olması gerekli. Kadın yazarımızı tanırsınız Astrid Lindgren. Kendisini severim. Toplantılarda karşılaşırız, neşeli sohbetlerimiz olur ama, o iş başka, edebiyat işi başkadır. Tabii çok ender olmakla birlikte farklı özellikleri olan çocuk yazarları da çıkabiliyor. Örneğin Lewis Caroll edebiyatta yeri çok üstün olan bir çocuk yazarı. Ama bu çok ender oluyor.

İlk kitabını 22 yaşındayken yayınlayan, o günden bu yana durmadan yazan, dünya edebiyat değerlerini İsveç diline kazandıran, makaleleriyle İsveç’in kültür yaşamına önemli katkılarda bulunan ve yılda ortalama yüz dolayında kitap okuyarak hızlı bir yaşam temposu tutturmuş olan yazar Nobel Ödül sürecini şöyle açıklıyor:

Yedi kişilik Nobel Komitesi kışın sonuna doğru elemeler sonucu beş yazarı belirliyor. Sonra gerekçeleriyle birlikte Akademi’nin diğer üyelerine sunuyor. Ekim ayında da alacak yazar seçiliyor.




Osman İkiz | Milliyet Sanat Dergisi - Yeni Dizi: 158 - 15 Aralık 1986