“Fransız Devrimi’nin Eleştirel Sözlüğü”


1789-1989. Fransızların, yeryüzündeki tüm insanların, bize gerçekten gıpta ile baktığı tek olay dedikleri Fransız Devrimi’nin 200. yılına az bir gün kaldı. Doğal olarak, telaş son haddinde, kuşkusuz kaygılar da. Le Point dergisi, bu konudaki kaygılarını, taa geçtiğimiz Haziran ayında dile getiriyor ve şöyle diyordu:Eğer çalışmalar bu hızla giderse, 89’u ancak 92’de kutlayabiliriz. Olimpiyat Oyunları’nı geciktirdikten sonra, tarihle olan bu büyük randevumuzu da fiyaskoya çevirebiliriz.

Aslında, Fransızlar’ın bu konudaki çalışmalarının başlangıç 1986 yılına dayanıyor. O yıl kurulan bir komisyon, çalışmalarını şimdilerde üçüncü başkanıyla sürdürüyor. Komisyonun ilk başkanı Michel Baroin, 1987 Şubat’ında bir uçak kazasında ölünce, yerine getirilen Edgar Faure, 200. yılın flaşını açıklamıştı: 1889 yılında, Devrim’in 100. yılı Eyfel Kulesi’nin açılışıyla kutlanmıştı, 1989’un armağanı ise, Kardeşlik Anıtı olacak.

Ancak Edgar Faure da, sözünün gerçekleştiğini göremeden öldü.
Şimdi, herkeste bir kuşku: Anıt yetişecek mi?


Devrim’i kutlama programında bugünden belli olan bir tek şey var, o da Jacgues Chirac’in, Paris’in simgesi olan ve önümüzdeki yıl yapılışının 100. yılını kutlayacak Eyfel Kulesi’nin tepesinden, tüm dünya başkentlerine TV aracılığıyla yapacağı canlı yayın ve ileteceği iyi dilekler...

Ancak 14 Temmuz için kesinleşen çok fazla bir şey yok. Bastille Operası, kuşkusuz, o gün açılacak, ama Jean Michel Jarre’in Bastille sokaklarında sahneleyeceğini açıkladığı oyun henüz kimliğini bulamadı. Aynı belirsizlik, İnsan Hakları Bildirisi’nin yayınlandığı 26 Ağustos etkinlikleri için de geçerli. Bu tabloyu, öteki ülkelerde, Fransız Devrimi’ne yönelik çalışmalarla kıyasladığımızda, Fransızlar’ın kaygılarının yersiz olmadığını görüyoruz. Çünkü Sovyetler Birliği’nden Japonya’ya, Çin Halk Cumhuriyeti’nden Amerika Birleşik Devletleri’ne birçok ülkede geriye sayış çoktan başladı. İngiltere, önümüzdeki yıl yapılacak festivallerden ikisini Fransa’ya ayırdı. ABD’de ise sinema öğrenimi veren üniversitelerin 1989 teması, “devrimci sinema” olarak belirlendi.



EN YOĞUN İLGİ YAZINSAL ALANDA

Fransa’da Devrim’e yönelik en yoğun yapıtların verildiği bir başka deyişle bu tarihsel buluşmaya en canlı adımlarla koşan alan, yazın.

  • Georges Soria’nin 3 ciltlik “Fransız Devrimi’nin Büyük Öyküsü” adlı incelemesi,
  • Jean Favier yönetimindeki bir ekibin hazırladığı, 1500 ikonografiyi kapsayan ve konuya gazeteci gözüyle bakan “Devrim Günlüğü”,
  • 436 gravürün yer aldığı “Fransız Devrimi’nin 200. Yılı Albümü”,
  • Michel Winock ve Olivier Orban’ın hazırladığı ve bir bölümü Le Monde gazetesinde dizi olarak yayınlanan “1789 - Benzersiz Yıl” adlı araştırma,
  • devrim ile din ilişkilerine yeni boyutlar getiren Michel Vovelle’in “Kiliseye Karşı Devrim”,
  • William Doyle’nin “Fransız Devrimi’nin Kökenleri” ve
  • Olivier Bernier’nin “La Fayette” adlı kitapları bu yayın bombardımanının ilginç örnekleri.


Bu kitaplar arasında,özellikle biri var ki, Fransız Devrimi üzerine bugüne değin yazılan en yetkin yapıtlardan biri sayılıyor, şimdiden. François Furet ve Mona Ozouf’un öncülüğünde 20’yi aşkın araştırmacının ürünü olan ve Flammarion Yayınevi’nce çıkartılan 1122 sayfalık “Dictionnaire Critique de la Révolution” (Devrim’in Eleştirel Sözlüğü) adlı yapıt, 200 yıl boyunca üzerinde tartışılan birçok olay ve kişi üzerindeki giz perdesini aralıyor. Çünkü, Clemenceau’nun ortaya attığı “Devrim bir bütündür” formülü, bugün Fransız Devrimi’nin gerçeklerini anlamayı sağlamıyor. Ya da uzun yıllardır yapılageldiği gibi, liberal ve sosyalist nedenlere sırtımızı yaslayarak, devrimin iki yönlü olduğunu söylemek, 1789’dan 1793’e değin yaşanan gerçekleri yadsımak da, bu konuda yol almaya yetmiyor, artık. Söz konusu sözlüğün en önemli özelliğinin, çelişik görüşlerle sonsuz bir karmaşaya sokulan Devrim tartışmalarını bölümler halinde yeni yorumlara açması olarak nitelendiriliyor. Örneğin Marcel Gauchet, 1789’da kazanılan siyasal haklarla 1793’te elde edilen toplumsal haklar arasındaki ayrımın, 1789 yazında yayınlanan “İnsan Hakları Bildirisi” üzerine açılan tartışmalardan kaynaklandığını savunuyor. Mona Ozouf ise, özgürlük ve eşitlik kavramlarının gerçek anlamını, Philippe Raynaud’nun ortaya koyduğu Fransız ve Amerikan devrimleri arasındaki ayrım üzerine tartışmalarda bulduğunu belirtiyor.

YENİ BİR TOPLUMA GEÇİŞ

Ama asıl sorun, geçmişini ve tarihsel mirasını reddeden bir toplumun, tümüyle radikal töze dayanan yeni bir topluma dönüşmesi sürecinde ortaya çıkıyor. Bu konuda, tüm devrimbilimcilerin birleştiği ortak bir nokta var: Devrim, bu geçişte yaratıcı bir olay durumunda. Önemli olan, bu olayı doğru ya da yanlış yönlendiren olgulara ve kişilere yeni boyutlar kazandırılması. Örneğin, Fransız Devrimi üzerindeki felsefi etki. Jacques Juillard, yakın bir geçmişte, şu tartışmayı gündeme getiriyordu: Bütününde Devrim’in, özelde terörün faturası Rousseau’ya mı kesilmeliydi? Bernard Manin’e göre,Rousseau, kuşkusuz tartışılabilir, ama kişisel ve önceden belirlenmiş çıkarlar uğruna bazı devrimcilerin sadakâtsizlikleri gözden uzak mi tutulmalı? Ya da İnsan Hakları Bildirisi’nde ortaya konan “Yasalar, genel isteklerin ifadesidir” tanımının, Sièyes’in ağzından, Rousseau’nun ruhunu konuşturarak, ona bir savunma hakkını vermesi, tartışmalara açıklık getirmek açısından yeterli midir? Kuşkusuz, tüm bu belirsizlikler, Fransız Devrimi, siyasal amaçlar uğruna kullanıldığı sürece devam edecektir.



DEVRİM VE TERÖR

Terör, geçmişte olduğu gibi, bugün de büyük polemikler yaratan bir konu. Yine Manin’e göre, terör, devrim için her zaman bir rakip, hatta daha ileri giderek, mutlaka yok edilmesi gereken bir düşman olmuştur. Ancak bu düşmanın tanımı, onu yok etmek isteyenlere ya da kaçınılmaz olduğu için sürdürmek gerektiğine inananlara göre değişiyor. Bu tanımı Rousseau’nun yapıtlarında aramanın da hiçbir anlamı yok. Sièyes’e gelince: Keith Baker’a göre, 1789’dan sonra “Pandora’nın Kutusu”nu açan Sièyes sanıldığı kadar liberal değil. Hükmetme yetisini, toplumu oluşturan sınıfların üzerinde gören biri için, liberallikten nasıl söz edilebilir?


Furet ve Ozouf’un hazırladığı “Devrim’in Eleştirel Sözlüğü”nde, daha bunlara benzer çok sayıda tartışma konusu, yıllar boyunca çözülememiş çelişkiler vb. bulmak olası. Ama kitabın asıl özelliği, içinde yer alan her bölümde, Devrim yıllarının Paris’ini, Devrim’in hem siyasi, hem felsefi açıdan gerçek laboratuvarını ortaya koyması. İnsanların, siyasal deneylerde nasıl kobay olarak kullanıldıklarının sergilenmesi. Ve İnsan Hakları Bildirisi’nin hazırlanma süreci.

Bu açıdan değerlendirildiğinde, iki tarihçinin hazırladığı sözlüğün, tarihselden çok, felsefi yanının ağır bastığı söylenebilir. Ya da, sözlüğü oluşturan metinler bir arada ele alındığında, tarih ile felsefenin kusursuz bir buluşmasının gerçekleştirildiği, “Varennes’den Kaçış”tan “Özgürlük” ve “Demokrasi”ye giden yolun eksiksiz ve iki yönü de (tarihsel ve felsefi) yansıtılarak tartışmaya açıldığı görülüyor. Burada, eleştirmenlerin özellikle durduğu bir konu, Ozouf ve Furet’nin, Fransız Devrimi’ne, olayı yargılayan birer bilim adamı olmaktan çok, iki Fransız yurttaşı olarak yaklaşmaları.

“Devrim’in Eleştirel Sözlüğü”, bu nesnel yapısıyla yeni tartışmaların da kaynağı olacağa benziyor. Daha ötesi, Fransızlar, korktukları gibi, dört başı mamur bir 200. yıl kutlamasını kaçırsalar bile, kutlamayla gündeme gelecek tartışmalarla, yayınlarla, hiç bitmeyen belki de hiç bitmeyecek bir devrimin havasını uzun süre soluyacaklar.



Derleyen: Bülent Berkman | Milliyet Sanat Dergisi - Sayı: 204 - 15 Kasım 1988