Malina


Kadın dünyasının derinliklerine doğru bir yolculuk metni: Malina


Malina” -Ingeborg Bachman- Çeviren: Ahmet Cemal -BFS Yayınları- 322 sayfa.

Bachman'a göre insanın insanı manevi açıdan, sevgisizliklerle, türlü yaralamalarla öldürüşü, gerçek cinayetleri oluşturur; boyutları daha geniş olan sonraki tüm cinayetlerin, büyük kıyımların temeli, bu günlük cinayetlerde aranmalıdır. Yazarın “Ölüm Türleri” ana başlığı altında yazmayı düşündüğü bir dizi romanın tamamlanmış ilk bölümü olan Malina yukardaki savı doğrulamak amacıyla yazılmış bir kitaptır...

Kendisini “Ben” diye nitelendiren anlatıcının İvan ve Malina ile olan ilişkisi üzerine kurulmuş olan kitapta klasik romanlara özgü bir olay örgüsü yoktur. İvan'dan farklı olarak anlatıcının Malina ile diyaloglarının da verildiği metin tümüyle anlatıcının iç dünyası üzerine kuruludur. Klasik roman (x) kalıpları içinde ele alınamayacak kitapta İvan ve Malina anlatıcının iç dünyasında çok önemli yerler tutmasına rağmen kitapta bir roman kişisi olarak yer almazlar; anlatıcının yansıttığı kadarıyla vardırlar. Bir kadının iki erkekle ilişkisi, cinsellik boyutunu hiç vermeden yalnızca iç dünyasındaki yansımalar düzeyinde işlenir.

Faşizm, insanlar arasındaki ilişkilerde başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar…
Ve ben anlatmak istedim ki, savaş ve barış yoktur, hep savaş vardır”,

Bir çatı altında başkalarıyla birlikte yaşamak bile, tek başına korkmak için yeterli” (s.97) diye yaşadığımız son yıllar hakkında oldukça karanlık tablolar çizen yazar her şeye rağmen aşk üzerine yazmaktan da kendini alamaz. Kitap aşk başta olmak üzere kadın yaşantısını etkileyen kimi değerlerin günlük yaşamdaki kırılmaların tartışmak amacıyla yazılmıştır bir boyutuyla da!

Anlatıcı İvan'a ve Malina'ya göre farklı biçimlenen çift kişilikli ('iki kişiye birden aşık olan' da denebilir) biridir. Bu farklılık ilişkinin biçimine de yansır, İvan'la ilişkiyi “İvan'a ilişkin hiçbir şey öğrenemiyorum, İvan benim hakkımda hiçbir şey öğrenmiyor. Duyguları ticari değiş tokuş konusu yapmıyoruz, birbirimize karsı diktiğimiz kalelerimiz yok. Kendi kendimizi güçlendirmek ve güvence altına almak için ısmarladığımız silahların gelmesini bekliyor değiliz.” (s.103) diye tanımlarken Malina'yla ilişkisini İvan'dan oldukça farklı bir biçimde boyutlandırır “iki canlı var ki, birbirlerine ilişkin tasarıları yok, birlikte varolmayı istemiyorlar, bir başka yere ve bir başka yaşama doğru yola çıkmak, birşeyleri kesip atmak, egemen bir dilde herhangi bir anlaşma yapmak istemiyorlar” (s.103). Fark edilebileceği gibi her iki farklı üslupla da yaşamayı isteyen bir kadın dünyasıdır karşımızdaki.

Anlatıcı, herkesin birbiriyle aşksız yattığı, öldürücü sözcükler ve bakışlarla yaşamı tahammül edilmez hale getirdiği ve düşüncelerle adam öldürdüğü için önce “maskeli balo” (s.242) diye tanımladığı topluma sonra “düşünülebilecek en kanlı arenadır” (s.265) demekten kendini alamaz.

Günlük yaşamda çok sık rastlanan bütün bu cinayetlere rağmen umudunu hiç yitirmeyen biridir yazar. Umudunu “Bir gün gelecek bütün insanlar özgür olacaklar, kendi özgürlük kavramlar karşısında da özgür olacaklar” (s.120) diye dile getirir, o gün “insanların altın kırmızısı gözleri ve şaşırtıcı sesleri olacak; o gün insanların elleri yeniden sevme yeteneği kazanacak ve insanlığın şiiri yeniden yazılmış olacak...” (s.136) diyerek nasıl bir dünyadan yana olduğunu belirtir.

Kimi zaman kadınların iç dünyasına yönelik bazı tuhaflıkları dışa vurması açısından da ilginç bir kitaptır Malina, “Ben hiç ırzıma geçilmediği için memnun değilim” (s. 263) diyen anlatıcı az sonra “Ben bir kadın mıyım, yoksa değişik biçimler içersinde ortaya çıkan bir yaratık mı? Tam bir kadın değil miyim, neyim ben aslında?” (s.267) diyerek okuru şaşırtır. Erkekleri “aslında her birini iyileşmez bir klinik vaka olarak görmek gerekir” (s. 258, “Erkeğin bir kadın karşısındaki tutumu tümüyle hastalıklıdır” (s.259) diye olumsuzladıktan, kadınların onlar tarafından anlaşılamayacağı üzerine sayfalarca metin ürettikten sonra “ama insanın istediği, zaten anlaşılmak değil, kim istiyor ki böyle bir şeyi” (s.267) diyerek oldukça karmaşık bir iç dünyaya sahip olduğunu da gösterir.

Sonuç olarak; bir kültürel yapı olarak anlatıcının yaşadığı Viyana hakkında önemli ayrıntılar içeren,
iç dünyasında çok etkili olan iki erkeği kendisinde kırıldığı biçimiyle anlatan, benzerinin Türkiye'de yazılmadığı,
kadın dünyasının derinliklerine doğru yolculuk yapmayı deneyen bir anlatıdır Malina.
_________________________________________________
(x) Önsöz yazarı Ahmet Cemal kitabın roman olma özellikleri hakkında tartışmalar çıktığını belirtiyor.
İlle de bir ad vermek gerekirse ben de kitabı anlatı diye tanımlamanın daha uygun olduğunu düşünüyorum.



Ömer Faruk | Milliyet Sanat Dergisi - Sayı: 175 - 1 Eylül 1987