Ölümünün 100. [130.] yılında
“Onun müziği bizlere Bohemya'nın yemyeşil ormanlarından, bakımlı ovalarından, köylerinden, romantik tepeleri ve efsanelerinden, şanlı geçmişinden, hatta geleceğinden şarkılar söyler. Bütün bunlar yerel ritimlerin olağanüstü işçiliğiyle, kendine özgü güzellikleriyle veriminde yansımış durmuştur onun.”
Paul Stefan

Sanat tarihinin ulusal müzik alanında tanıdığı sayısı sınırlı büyük yeteneklerden biri, Bedřich Smetana, işte böyle bir dönemde yetişmiş, böyle bir ortamda gelişmişti. Sanatçı 1824 yılında Bohemya'da Laytomişl adlı bir kasabada varlıklı bir bira yapımcısının oğlu olarak doğdu, müziğe eğilimini çok küçük yaşta gösterdiyse de babasının karşı koyması üzerine bu alandaki bilgileri daha çok özel derslerden edindi, piyanoda kendi kendini eğitti, “cimnazyum” öğrenimini bitirir bitirmez soluğu Prag'da aldı.
Bu önemli kültür merkezinde bilgisini geliştirirken Kont Thun adlı soylunun hizmetine giren Smetana böylece özgür ve rahat çalışma olanaklarına kavuşmuş, birkaç yıl sonra piyanist olarak yaptığı gezilerde bol alkış derlemişti ama cebine para girmemişti. Genç müzikçi 1848'de Franz Liszt'in bağışıyla kurulan bir müzik okulunun başına getirilmiş, bir yandan eski Avusturya-Macaristan imparatoru Ferdinand'in Prag'daki sarayında görevlenmişti. Smetana 1849'da tanınmış bir piyanist olan Katharina Ottilie Kolar'la evlendi, altı yıl sonra büyük kızının ölümü üzerine geçirdiği bunalımın ürünü “Sol minör Piyanolu Üçlü”yü, bestelerken doktorların çevre değişimini öğütlemesi üzerine İsveç'de Göteborg'dan gelen çağrıyı kabul etti, beş yıl boyunca bu kentin Filarmoni Derneği konserlerini yönetti. Bu arada eşi ölmüş, ertesi yıl ikinci evliliği yapmıştı sanatçı.
Smetana yurduna dönüşte kendini ulusal bilinç ve esinle yoğrulmuş müzik yaşamının ortasında bulmuş, bu yaşama büyük bir coşkuyla atılmıştı.
Müzikçi bu arada;
- “Çek Güzel Sanatlar Derneği” kurucularına katılmış,
- “abonman konserleri”ni yönetmeye koyulmuş,
- Prag Şarkıcılar Birliği Korosu'nun başına geçmiş,
- 1862'de açılmış olan Interims Tiyatrosu'nun müzik yönetimini almıştı. Bestecide ulusal Çek lirik tiyatrosunu kurma eğilimi bu görevle başlamış,
böylece ilk örnek “Brandenburglular Bohemya'da” adlı opera doğmuş, pek olumlu sayılmayan metne karşın eser ilgiyle karşılanmıştı.
Sanatçının,
- C.M. Von Weber'in “Der Freischütz”ü,
- M. Mussorgski'nin “Boris Godunof”u gibi ulusal opera anıtları arasında sayılan,
- Çek ruhunu yaşam gücü ve anlamıyla yansıtan eseri “Satılmış Nişanlı” adlı operası ilk kez 1866 yılının 30 Mayıs günü oynanmış,
metni Karel Sabina tarafından yazılan üç perdelik güldürü hızla dünya sahnelerine yayılmıştı.
Besteci eserinin gördüğü ilgi üzerine yabancı ülkelerdeki telif hakkını almak istememiş, şöyle demişti:
“Satılmış Nişanlı'dan gelir sağlamak istemiyorum. Bu eserle Çek halkı beni öyle ödüllendirdi, öyle onurlandırdı ki, bu bana yeter de artar…”
Interims Tiyatrosu orkestrası üyelerinden Antonin Dvorak'la tanışan Smetana geleceğin bu başka büyük Çek bestecisindeki yeteneği sezmiş,
onu her alanda desteklemeye koyulmuştu.
1870'de sanatçının kulaklarında başlayan ıslık sesi gücünü giderek arttırmaya koyulmuş, dört yıl sonra Ekim ayında bir sabah kulakları tümüyle yitirmişti duyma duygusunu. Smetana bu acı olaydan sonra on yıl boyunca kulaklarının tedavisi için savaşırken önemli eserler vermeyi de sürdürecekti.
Bunlar arasında;
- “Dalibor”,
- “Libussa”,
- “İki Dul”,
- “Öpüş”,
- “Sır” ve
- “Şeytan Duvarı” adlı altı sahne eseriyle altı senfonik şiirden oluşan “Ma vlast - Vatanım” adlı dizi en önemlileridir.
Senfonik şiirlerden Çekoslovakya'nın en büyük akarsuyu “Vilatava-Moldau” nehrini betimleyen eser özellikle tanınmış, sevilmiştir.
Bestecinin sağlık durumu giderek bozulmuş, geçirdiği ağır bunalımlar sonucu akıl hastanesine kaldırılmış,
1884 yılının 12 Mayıs günü son nefesini vermiştir.
Sanatını halkına adayarak halkından aldığı esinle ulusal sanat dünyasına ölümsüz örnekler kazandıran Smetana, yurdunda olduğu gibi hemen bütün uygar evrenin saygınlığını kazanmış, sahne verimi opera, çalgı verimi konser salonlarının vazgeçilmez eserleri arasında yer almıştır. Adı gelecekte de aynı değeri koruyacak, ulusal sanat anlayışının simgelerinden biri olarak kalacaktır.
Faruk Yener | Milliyet Sanat Dergisi - Yeni Dizi: 103 - 1 Eylül 1984