Toplumsal Azgınlık


Eski çağlarda bir kral ya da padişah, en iyi bir “marifet” gösterene yüz altın vereceğim demiş. Bir adam da gelmiş, ‘Padişahım, altı arşın uzağa iğneyi diker, gözünden ipliği geçiririm,’ demiş. İzin alınca da dediğini yapmış: Altı arşın uzaktan atıp ipliği iğnenin gözünden geçirmiş... Padişah da, ‘Bu adama yüz altın verin: hem de tabanına yüz sopa vurun!’ buyurmuş. Adamcağız, ‘Nedir suçum? Bu yüz sopa neden?’ diye sorduğunda, Padişah, ‘Niye işe yarar bir marifet’e çalışmadın?’ karşılığını vermiş...

Bu fıkra hesabı, usta bir futbolcu, on sekiz çizgisi dışından da olsa, topu dikiyor, rakip kalenin üst köşesinden -doksandan- geçiriyor... Bu marifet’e benzer usta futbolcuların daha birçok marifetleri var. Ne var ki bu iş için yüzlerce altın alıyorlar; sopa yemiyorlar. Yüz binlere varan seyirci de bunları, bağıra çağıra, zevkten dört köşe olarak seyrediyor. Ben bile bir ulusal maçı seyretmeye TV’nin başına otururken kalbimi koruyacak bir hap yutuyorum(!) Bu oyunu ulusça pek çok seviyoruz.

Bugünkü futbol, bizim elli yıl önce oynadığımız futbol olmaktan, spor olmaktan çıktı. Bir sirk, bir gösteri oyunu oldu. Profesyonel futbolculuk, bir cambazlık oldu. Tıpkı bir sirkte cambazlık gibi bir şey... Altı arşın uzağa iğneyi koyup gözünden ipliği geçireceksin. Dünya yüzünde de bu tip cambazlar pek az. Bütün dünyada, Avrupa ülkelerinde, böyle cambaz oyuncular, milyonlarca dolara alınıp satılıyor. Hele Avrupalı ülkeler, bu işi ayrı bir kazanç sektörü haline getirmişler. Güney Amerikadan bile cambaz getiriyorlar. Çocukları bilmem ama bu futbol işine yeteneği olan bir genç, hiçbir zaman futbolu spor olsun diye oynamıyor, cambaz olmak için kendisini yetiştirmeye çalışıyor; sonunda bir maden işçisinden öte ağır bir iş yapan işçi oluyor. Olunca da kulüpler milyonlar verip kapışıyorlar, çünkü arenalarına oyuncu, gladyatör gerekli. En çok para, gücü olan kulüp, en iyi gladyatörleri topluyor. İşte bu yüzdendir ki -son Dünya Kupasında da gördük- kulüp takımları, ulusal takımlardan çok güçlü oluyorlar. Örnekse İtalya’nın, İspanya’nın, Fransa’nın kulüp takımları uluslararası takım oluyorlar da ulusal takımları başarısız oluyor. İspanya’nın bir ünlü takımında Meksika’dan bile cambaz oynuyor; takımı yenmek çok zor. Ne var ki İspanyol ulusal takımı Dünya Kupasında hiç de bir varlık gösteremiyor. İtalyanlar ıkına sıkına bir ulusal takım çıkarabiliyorlar, kulüp takımlarına gelince karşılarında kimse duramıyor, çünkü bu takımlar ulusal değil, uluslararası... Fransızlar ise bu kupada Roma’ya bile gelemediler... Hollanda’nın yıldız cambazları uluslararası takımlarda oynadıklarından, ulusal takımlarının yetersiz oyuncularının yanında ne yapacaklarını şaşırıyorlar(!)

Örnekleri daha çoğaltabiliriz. Asıl soruna gelelim: Avrupalılar, tarihi yüz yılı bulan bu oyunun kurumlaşması için ayrı bir sektör, sanayi gibi yasalar koymuşlar, okullar açmışlar, profesyonel cambaz yetiştirmek için birçok kurallara dikkat etmişler; bu yetişen cambazlar için de oyun, örgütlenme kuralları koymuşlar. Üstüne üstlük kulüpleri de şirketleştirmişler. Ama yine de bu sirklerin, bu işlerden para kazanan para babaları çoğunlukta.

Peki bu para getiren, oyuncusundan para koyanına dek para kazandıran bu cambazhanelere -sirklere- spor yapıyorlar, spor kurumlarıdır demek olasılığı var mı?
Topu iğne gözünden geçiren kişi sporcu mudur?

Adı üstünde profesyonel oyuncudur!
Para verirsen oynar...

Şu yazdıklarım futbolun bugünkü bir yüzü. Bir ikinci yüzü var ki çok korkunç: Yüz binlerin futbol sevgisini, hayranlığını, coşkusunu; saldırganlığa, azgınlığa, toplumsal kargaşaya çeviren bir yüz binler daha var... Stadyumlar dolusu ölümler, yaralanmalar... Karşı takımı tutan kişilere -karşılıklı- sopa, taş ve bıçaklarla hatta baltalarla saldırmalar. Başka ülkeleri bilmem ama bizde maça hazırlanan oyuncular gidip çalıştıkları sahada, neden yenildin? diye dövmeler... Avrupa’da da birkaç yıl önce olduğu gibi -Belçika’da- stadyumlar dolusu ölümler... Bir tuhaf iştir; 1 Mayıs 1991’de oynanan Türkiye-İngiltere maçında, ta İngiltere’den kalkıp Türkiye’ye -bağışlayın- kıçını göstermek için gelen İngilizler! Bu adamların gazetelerde resimlerini görünce pek şaşırdık. Sirk de olsa, Türkiye’de futbol erkek oyunudur... Futbol için döğüşülür ama, bıçak balta erkekçe döğüşülür(!) İngilizlerinki tevatür gayrı... Bu yüzden birkaç yıl, Avrupa şampiyon kulüpler oyunlarına giremediler ama faydası yok. Hâlâ bildiklerini okuyorlar. Türkiye-İngiltere maçı daha yeni oldu.

Peki bu toplumsal azgınlıkların nedeni nedir?

Avrupalıları bir yana bırakalım, bize bakalım:

Sosyologlar, psikologlar çok daha iyi bilirler ama bence,
  • eğitim ve öğretimden yoksun bırakılan milyonlarca gencin, -maça gidebilenlerinin- bilinçaltına yerleşmiş kişilik kazanamama aşağılık duygusu.
  • Her türlü işin yasak olduğu bir ülkede bir şeyler yapabilme, kendini gösterme isteği.
  • Gençleri anasından babasından soğutacak denli iktidar baskıları okumak isteyip de ilkokuldan öte ekonomik nedenlerle okuyamamak sıkıntısı.
  • Neredeyse bir milyona yakın gencin her yıl sınavlara girip üniversiteye girememesi.
  • Her yıl, beş yüz bine yakın gencin, ellerinde lise diplomaları ile ortada kalmaları.
  • Yöneticilerin okumak deyince akıllarına üniversiteleri getirmesi.
  • İş üretebilecek bilgilerin verildiği teknik ve sanat okullarının yerine İmam-Hatip okullarının alabildiğine çoğaltılması. Bu yolla eğitim ve öğretimin çarpıtılması.
  • Toplum içinde İmam Okulundan çıkan kişilerin, topluma hiçbir yararı dokunmaması.
  • Bu İmam Okulu çıkışlıların gelişen, yürüyen toplumun arabasının tekerine çomak sokması.

Daha kaç adet İmam Okulu açılacak bilinmez.
Aslında İslâm dininde imamlık yoktur. Herkes kendince ibadet eder. İmamlık, sonradan icat edilmiştir.
Üniversiteler, biliyoruz, otuz adet daha çoğalacak! Herkes (Akademisyen) olacak(!)
Üniversiteler Batıda araştırma yuvalarıdır. Bizde meslek sahibi eden yuvalar biliniyor(!)

Her yıl beş yüz bine yakın gencin okuyamama duygusuna kapılması ne demektir?
Ülkemizin geleceğinin her bir kez daha uçuruma yuvarlanması demektir?
Ne yapar bu gençler?

Ellerine baltayı alp maça giderler...

Gençlerimizi bir işe, bir kişilik sahibi olmaya yönlendiremezsek, geleceği karanlıktır.
Zenginleri -aileden- borsa kumarbazı olup; yoksullar da isyancı teröristler olurlar...



Samim Kocagöz | ADAM SANAT - Sayı: 71 - Ekim 1991