I. Türk Müziği Sempozyumu



Ülkemizde “müzik” kadar değişik giysilere bürünmüş bir sanat dalı daha yoktur.

Türk Müziği” deyince,
  • Türk Sanat Müziği,
  • Çoksesli Türk Müziği,
  • Çağdaş Türk Müziği,
  • Divan Müziği,
  • Türk Halk Müziği,
  • Geleneksel Türk Müziği,
  • Türk Hafif Müziği gibi birçok alt başlık çıkar karşımıza.

Her birinin uzmanları birbirinden, eğitim, görüş açısı ve kişilik bakımından farklıdır.
Oysa ürettikleri müzik aynı toplumdan kaynaklanır, dinlettikleri kitle de aynı toplumun insanlarıdır.

Bir sanat dalında bilimsel temellere dayalı değişik görüşler çok boyutluluk getirebildiği gibi, bilimsel destek almayan farklı görüşler de o sanat dalının gelişme sürecini engelleyebilmektedir. Örneğin, Türk Müziği’nde bugün ortaya çıkan “ses sistemi” farklılıkları, Türk Sanat Müziği başlığı altındaki dalın ana sorunu haline gelmiştir. Batı’dan farklı ve kendine özgü bir ses sistemi olan Türk Sanat Müziği’nde ondokuzuncu yüzyıl sonlarından bu yana kuramsal çalışma yapılmamış, yirminci yüzyıl başlarında yapılan çalışmalar yanlış temeller üstüne oturtulmuş ve günümüz kuşağı bu yanlış alışkanlıklardan kurtulamaz hale gelmiştir. Teknik, teori ve uygulamada farklılıklar ve ses sisteminde aksaklıklar ortaya çıktığını gören uzmanlar, bunu konu alan bir sempozyum düzenlenmesine karar vermişler.

İstanbul Teknik Üniversitesi’ne bağlı Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nın düzenlediği, “Türk Musikisi Ses Sistemi” başlıklı sempozyum, 21 Aralık’tan 23 Aralık tarihine kadar sürdü. Türk Sanat Müziği’nde besteci, yorumcu, uzman, öğretmen gibi geniş bir dinleyici kitlesi tarafından izlenen sempozyumda kırk kadar bildiri sunuldu. İlk iki gün sunulan bildiriler, “Türk Ses Sistemi” üstüne, son gün ise Türk Sanat Müziği’ndeki genel konular üstüne düzenlenmişti. Bugün konservatuvarlarda, TRT’de, klasik korolarda izlenmekte olan sistemin eksiklikleri üstünde duruldu ve yeni ses sistemleri için öneriler verilip, tartışmalar yapıldı.

Özetle, Türk Sanat Müziği’nde bugün için geçerliliğini koruyan Arel-Ezgi Uzdilek ses sistemlerinin, Batı Müziği’ndeki tampere sisteme benzer, (kendi içinde) bir tampere sistem oluşturduğu, belli bir kuramdan yola çıkan bu sistemin uygulamada çelişkiler doğurduğu ileri sürüldü.

“Ses Sistemi” üstüne verilen bildiriler ve yapılan tartışmalar, görüşlerin dört grupta toplandığını ortaya çıkardı: Bir grup, doğrudan matematiksel yoldan yürümeyi, önce kuram saptayıp bunu uygulamada izlemeyi önerdi. Bir başka grup, kulağın temel olduğunu, önce “icra”nın, yorumun ele alınmasını, sonradan kuramların yazılabileceğini savundu. Bugünkü uygulamanın olduğu gibi kalmasını savunan bir gruptan başka tarihsel incelemeler yapan bazı kişiler, hem kuramsallığın, hem de uygulamadan yola çıkışın önemini bir arada ele aldılar.

Türk Sanat Müziği üstüne yapılan ilk bilimsel yaklaşım, 1976 yılındaki Türkoloji Kongresi’nde gerçekleştirilmiş ve o tarihten bu yana üç yılda bir uluslararası düzeyde yapılan bu kongrelerde Türk Sanat Müziği üstüne çeşitli incelemeler içeren bildiriler verilmiştir. 1826’da Mehtername’nin dağıtılmasıyla bir yana bırakılan bilimsel müzik araştırmalarının 1976’ya kadar yapılmamış olduğunu ileri süren ilk konuşmacı Sabahattin Ergin bu sempozyumun tümüyle Türk Sanat Müziği’ndeki ses sistemini incelemesini tarihi bir olay olarak niteleyerek, böylesi bilimsel bir ortamın ilk kez yaratıldığını belirtti. Ses sistemindeki aksaklıkların bir an önce giderilmesi ve müziğimize bir an önce sahip çıkılması gereğini savundu.

Cinuçen Tanrıkorur da, bildirisinde, iki yüzyıldır Batı özentisi içinde “tek sesli” olarak nitelenen “tek porteli” müziğimizde yalın görünüme karşın,
yüzlerce mikrometrik ses parçacığı kullanıldığından “icrası yazılmasından, icrasından zor olan müzikler” ortaya çıkmakta olduğunu söyledi.

Cinuçen Tanrıkorur’un bu sempozyum için düşündükleri de şöyle:

Bugün Türk müzik ortamında hatalı davranışlar sonucu birtakım kamplaşmalar olmuştur. Bu ortamda, Türk Müziği’ni bilmeyen ve sevmeyen “mektepli” Batı Müziği sanatçılarıyla, Türk Müziği’ni en küçük bir eğitime tabi olmaksızın icra eden “alaylı” müzisyenler doğmuştur. Bu sempozyumun sağladığı faydaların başında işte bu kamplaşmayı kırmış olmak, normal durumda fikir ayrılıkları yüzünden bir araya hiçbir zaman getirilemeyecek olan değişik görüş sahibi müzisyeni toplamış olmasıdır. Özet olarak bu sempozyumun somut sonucu, bugün kullanılmakta olan Arel-Ezgi sisteminin yeniden gözden geçirilip, düzenlemeye muhtaç olduğunda görüş birliğine varılmasıdır.

Bu sempozyumun en can alıcı konuşmasını, kanımızca Yalçın Tura yaptı. Gerek Batı Müziği sistemi içinde, gerekse Türk müzik sistemleri içinde besteleri olan Yalçın Tura’nın konuşmasından sonra, birçok müzikçi onun önerdiği bilimselleşmenin bugünden yarına kalacak en sağlam yol olduğunu belirtti. Tura, bugün kullanılan sistemin aslında onuncu yüzyıldaki Farabi’den kalan yazılı metinlere ve onüçüncü yüzyıldan Safiyüddin’e dayalı olduğunu, ancak yanlış yorumlamalarla aslının saptırıldığını, geleneğe bağlı olan Halk Müziği’nde hâlâ yalın olarak aslının uygulandığını ve şu anda yapılacak tek şeyin Safiyuddin’in gerçek anlamını ortaya çıkarmak olduğunu ileri sürdü.

  • Sempozyumun diğer konulardaki bildirilerinde terimlerde yalınlaşma üstünde de duruldu. Kemal İlerici’nin önerdiği, besteci yerine “sesdizer”, müzik yerine “’sesdili” terimleri benimsenmediği halde, kullanılmakta olan perde isimleri ve diğer yabancı sözcüklerin mutlaka yalınlaşması gereği herkesin ortak görüşü oldu.

  • Örneğin, Dugâ, Gevest, Aşiran, Suri gibi makamların yeni kuşaklara daha kolay tanıtılması için, uluslararası ortak müzik terimlerinin benimsenmesi gereği savunuldu.

  • Tarih boyunca ses sistemlerinin gelişmesi, farklı frekans saptamalarından doğan farklı makam dizilerinde determinist bir sistem aranamayacağı,
    • Azerbaycan Halk Müziği’nin gelişim tarihi,
    • eski Türkler’in, Göktürkler’den bu yana müzik aletleri ve müzik terimleri,
    • Türk Müziği’nde prozodinin önemi gibi araştırma ve incelemelere dayanan çeşitli konular üçüncü günün bildirileri içindeydi.

Sonuç olarak bir sistemin eksikleri, boşlukları ve doğurduğu yanlış ortaya çıkarılmış oluyor, buna karşılık önerilen diğer sistemler tartışılıyor ve alt kurulların toplanması, incelemeler araştırmalar yapılarak, bilimsel yaklaşımlarla saptanacak yeni sistemin genç kuşaklara aktarılması dileği ile I. Türk Müziği Sempozyumu bitiyor. Nice dinleyicinin salondan ayrılırken yöneticilere, “ikinci sempozyum ne zaman” sorusunu sorduğunu duyuyoruz.

Dileğimiz, müziğimizin diğer dallarından uzmanların da katılacağı daha geniş kapsamlı oturumlar düzenlenmesi.



Evin İlyasoğlu | Milliyet Sanat Dergisi - Yeni Dizi: 84 - 1 Ocak 1984