Paul Hindemith


Ankara Alman Kültür Merkezi 25-29 Nisan’da, 1935 yılında “Türk Müzik Yaşamının Kalkındırılması” konusunda bir rapor hazırlayan besteci-eğitimci Paul Hindemith üzerine bir seminer düzenledi. Aşağıda Hindemith ve raporu üzerine bir yazı sunuyoruz.

Almanya’da Hessen eyaletinin Frankfurt kenti yakınlarında, Hanau kasabasında 16 Kasım 1895 günü dünyaya gelen Paul Hindemith, Viyana etkisindeki çağdaş Alman müzik okulunun en önemli bestecisi sayılır. Oysa sanatçı, Schönberg, Berg ve Webern’in başlıca “yenilik”lerini oluşturan “Oniki Ton Müziği” yahut “Atonal” müzik gibi “buluşlar”ı daima reddetmiş geleneksel ses dizileriyle de pek güzel “çağdaş müzik” yaratılabileceğini kanıtlamaya çalışmıştır. O, çağdaş müziğin mutlaka geleneği yıkarak, ses dizilerini genişletip kulakların alıştığı tonalitelerden sıyrılarak besteleneceği yolundaki Avusturya görüşüne temelinden karşı çıkmış, Bach’ın ünlü “İyi Sıralanmış Klavye” adlı yapıtına benzeşim yapan eğitici yönde besteler ortaya koymuştur. Onun besteciliği kadar eğiticiliği ve özellikle kuruculuğu önem taşır.

Türkiye’nin çok sesli müziğe girdiği yıllarda, pek büyük etkileri olan, olaylar dizisi 1934 yılının sonlarında başladı. Türk müziğinin ilkel ve Ortadoğu’ya özgü durumundan kurtarılmasını, ileri Batı dünyasında yadırganmaksızın seslendirilecek yapıtlarla ülkemizin temsil edilebilmesini amaçlayan ulu önder Atatürk’ün özel direktifiyle harekete geçen o yılların Milli Eğitim Bakanı ve eski Berlin Büyükelçisi Saffet Arkan, öğrenci müfettişi Cevat Dursunoğlu’nu Almanya’da bu konuda Türk hükümetine danışmanlık yapacak bir uzman bulmakla görevlendirdi. Çok iyi Almanca bilen ve ikna yeteneği güçlü olan Dursunoğlu, o sıralarda Almanya’nın ve hatta dünyanın en büyük orkestra şeflerinden Wilhelm Furtwaengler’den randevu istedi. Dakikası bile büyük değer taşıyan bu sanatçıyla görüşmek, hele bir yabancı için, kolayca gerçekleşemiyordu. Nitekim, sekreteri birkaç atlatma girişiminden sonra Dursunoğlu’nun yeteneklerine boyun eğmek zorunda kaldı. Furtwaengler’in önerilerinden biri olan ünlü orkestra şefi Erich Kleiber, hem çok işi olduğu, hem de sürekli biçimde böyle bir görevi üstlenemeyeceği için, pedagog nitelikleri üstün olan “Paul Hindemith” adı üzerinde karar kılındı. Kendisiyle bir de sözleşme imzalandı; buna göre değerli sanatçı 1935 başlarında bir ay süreyle Ankara’ya gelecek ve Atatürk’ün yeniden kurulmasını istediği müzik yaşamını geliştirmek için neler yapılması gerektiğini, elde bunun için hangi olanakların bulunduğunu, yeniden yapılacak düzenlemelerde ne türlü gereksinimlerin olduğunu, bunların nasıl nerelerden ve karşılanacağını gösteren bir rapor verecekti. Bu görev için sanatçıya, yarısı peşin ve yarısı da raporun düzenlenmesinden sonra olmak üzere tam “iki bin” lira ücret ödenecekti (O günlerde bir Amerikan doları 69 kuruş olduğuna göre 2900 dolar dolayında bir para)! Türkiye’nin müzikte yeniliklere uyabilmesi ve onun önemini kavrayabilmesi, işte böyle çok “ucuz” bir danışmanlık göreviyle başladı. Hemen belirtmek gerekir ki, bunda en büyük etken Paul Hindemith’in çalışkan fakat alçak gönüllü bir sanatçı oluşu kadar, o sırada Almanya’ya hakim olan Hitler rejiminin birçok “çağdaş” sanatçılara olduğu gibi bizzat Hindemith’e karşı cephe almış bulunmasıdır. Zaten, Türkiye Cumhuriyeti o sıralarda aynı nedenlerle Almanya’dan kaçan sanatçı ve bilim adamı göçüne uğramakla Tanrının lütfuna ermiş bulunuyordu. Böylece başlayan inceleme ve araştırmalar sonunda ortaya çeşitli tasarılar çıktı. Hindemith, bu ilk gelişinden sonra 1936 ve 1938’de iki kez daha Ankara’ya geldi, yurdumuzda, köylerde toplum ile doğrudan ilişkiye girdi, halk müziğini izledi. O sıralarda henüz şimdiki teknik olanaklar elde bulunmadığından böyle davranması, halk müziğinin içeriğini belirlemesi bakımından doğaldı. Sonuçta, Hindemith’in 1935’te tamamlayarak Milli Eğitim Bakanlığı’na sunduğu beş bölümden oluşan ilk rapor ortaya çıktı. Bu raporda sanatçı Türkiye’de kaldığı kısa süre içinde izlemek olanağını bulduğu müzik kuruluşlarının, okulların, müzikçilerin, öğrencilerin ve salt toplumun sorunlarını sıralıyor ve bunlara çözüm arayıp önerilerde bulunuyor.

Paul Hindemith’in raporu beş ana bölümden oluşmaktadır; bunlar:
  1. orkestra,
  2. müzik yüksek okulu,
  3. toplumda müzik,
  4. İzmir ve İstanbul’un müzik yaşamı,
  5. çoksesli sanat müziğinin oluşumu’dur.

Önce şunu belirtmeliyim ki, böyle çok kısa bir süre içinde ancak sinirli dönemlerde yapılan inceleme sonunda, bunca geniş kapsamlı sorunları araştırıp ortaya çıkarmak ve tümüne kısa, fakat kesin çareler önermek her uzmanın harcı değildir. Hindemith’in “olmayacak” işleri yoluna koyması, çıkış yollarını göstermesi, kişisel yetenekleri ve üstün zekâsı oranında, görevi için çok yerinde seçilip atanmış bir uzman kişi olduğunu kanıtlamaktadır. Bu da, o dönemde Milli Eğitim Bakanlığı’nda bu işle uğraşan kişilerin büyük özveriyle ve görev bilinci içinde çabaladıklarını, “yoklukları” hiçe sayarak mutlaka olumlu sonuçlara varmayı başardıklarını gösterir.

Hindemith raporunda;
  • Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın -ya da o dönemdeki adıyla “Riyaseticumhur Filarmonik Orkestrası”nın durumunu tüm ayrıntılarıyla açıklayarak tezelden işe yarar duruma getirilmesi için gereken önlemleri alıyor.
  • Bu amaçla Batı’dan sazlarıyla birlikte 12 temel çalgı üyesiyle uzman bir yönetmenin hemen Ankara’ya getirilmesini salık veriyor.
  • Ayrıca, çoğu artık kullanılamaz durumdaki, özellikle üfleme çalgıların yerine yenilerinin getirtilmesini öngörüyor.
  • Bir sezonda en az 12 dinleti verilmesini öneriyor, genellikle renkli ve öğretici yapıtlardan oluşmasını istediği programlara örnekler de veriyor.

Paul Hindemith Ankara’ya ilk geldiği sırada Cebeci’deki Şimdiki Devlet Konservatuvarı binası “Musiki Muallim Mektebi” adıyla anılıyordu. Bunun bir “Yüksek okul” olarak yeni baştan örgütlenmesi ve giderek bir “Konservatuvar”a dönüştürülüp tüm müzik dallarını ve tiyatroyu kapsayacak biçimde geliştirilmesi Hindemith’in baş dileğiydi. Böylece, Türk gençlerinin Avrupa’da çok masraflı öğrenim görmelerine gerek kalmayacaktı. Üstelik, her yıl üçer ay süreyle Konservatuvar’da, yurt dışından çağrılacak dünyaca ünlü virtüözlere “ustalık kursları” düzenlemek yoluyla, yetişmekte olan genç sanatçıların düzeylerini yükseltmek olanağı vardı. Günümüzdeki Konservatuvar ders programlarının temeli Hindemith’in raporuyla atılmış bulunmaktadır. Sanatçı raporunda Konservatuvarın kuruluşuna ve binasının büyütülmesine özel önem verdiği gibi, sonraki yıllarda yazdığı mektuplarda da bunu özenle izlemiştir.

Türk toplumunun müzik yaşamı üzerine Hindemith’in yaptığı inceleme, çok doğru verilere dayandığı, yani o dönemin görevlileri işlerini dürüstlükle yaptıkları için, vardığı sonuçlar da gerçekçi olmuş, sanatçı şaşılacak kertede pratik değer taşıyan, yapıcı, ekonomik ve hemen uygulanabilecek ölçüde basit çözümler önermiştir.

Örneğin o sıralarda,
  • Başkent’te bir opera temsili için yeterli herhangi bir başka olanak bulunmadığını görerek Halkevi sahnesinin bu amaçla nasıl düzenleneceğini ve ne gibi değişikliklere gerek bulunduğunu ayrıntılı biçimde raporunda anlatmıştır.
  • Okullarda, radyoda, açık havada topluluklara çok sesli müziğin tanıtıp sevdirilmesi için neler yapılacağını, orada eldeki olanaklardan nasıl yararlanılacağını göstermiştir.
  • Bu arada, Türkiye’nin o dönemde uygulamaya gücünün yetmeyeceği -hatta bugün bile yetmediği- bir nokta, toplulukların müzik yapmaya bizzat katılmalarıdır. Hindemith bu konuda fazla iyimser olarak bazı önerilerde bulunmuşsa da, bunlar günümüze değin gerçekleştirilememiştir.

Hindemith Türk halk müziğini, yani kırsal yörelerdeki toplumların kıvanç duyarak çalıp söyledikleri musikiyi yetişecek bestecilerimizin temel malzeme olarak kullanmalarını, ama bestelerinde bunları olduğu gibi değil, sadece izlenim ve duyuşlar açısından yansıtmalarını öneriyordu. Çok sesli Türk müziğinin hiçbir zaman Batı’nın aynen kopya edilmesi yoluyla gerçekleştirilemeyeceğini, böyle yapılmaması gerektiğini vurguluyordu ki, bu yargısının önemi günümüzde de geçerlidir ve üzülerek belirtmeliyim, bazı bestecilerimiz çoktan bu yöne sapmış bulunmaktadırlar!

Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığım, Paul Hindemith’in 1935 tarihli raporu şimdi bile tazeliğini, güncelliğini korumaktadır. İşte, bu olgudan esinlenerek yerinde bir davranışla bir hafta süren semineri düzenleyen Ankara Alman Kültür Merkezi’nde, Paul Hindemith’in yaratıcı, eğitimci ve örgütleyici kişiliği Frankfurt’taki Paul Hindemith Enstitüsü Müdürü Dr. Dieter Rexroth tarafından verilen üç konferansta anlatıldı. Bundan başka, yine Dr. Rexroth, Prof. Dr. Gültekin Oransay ve Hindemith’in Ankara’da bulunduğu sıralarda Milli Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nde görevli olan müzikolog, müzik yazarı ve eğitimci Cevat Memduh Altar’ın katıldığı bir açık oturumda Hindemith’in “Türk Müzik Yaşamının Kalkındırılması” başlıklı 1935 tarihli raporunun tartışılması yapıldı. Prof. Dr. Gültekin Oransay “Genç Türkiye Cumhuriyeti’nde Müzik Yaşamı” konulu bir konferans verdi. Bu konuşmaların yanı sıra, büyük bestecinin müziğinden örnekler verildi, zengin programlı dinletilerde Hindemith’in yaratmaları arasında büyük özellik gösteren yapıtları seslendirildi. Bunlardan 27 Nisan Çarşamba akşamı Ulvi Yücelen ve Murat Tamer (keman), Betil Başeğmezler (viyola), Engin Sansa (viyolonsel)den oluşan Yücelen Dörtlüsü tarafından bestecinin Opus 44/IV “Beş Parça”dan dört bölüm ile Opus 44Sekiz Parça”sı seslendirildi.

Ertesi gün, 28 Nisan Perşembe akşamı da İstanbul Konservatuvarı’ndan piyanist Ergican Saydam, Hindemith’in “Seslerin Oyunu” anlamına gelen “Ludus Tonalis” başlığını taşıyan ve daha çok eğitici yönde önemi olan sekiz bölümlü dizisini çaldı. Tüm bu yapıtlar Dr. Rexroth tarafından yapılan açıklamalarla birlikte sunuldu. 25 ile 29 Nisan günleri arasında Ankara Alman Kültür Merkezi Salonu’nda yer alan bu büyük semineri, Cevat Memduh Altar’ın özel koleksiyonundan alınan ve çoğu büyük bestecinin elyazması mektuplarının fotokopilerinden oluşan ilginç bir belgeler sergisi izledi. Böylelikle, ölümünden 20 yıl sonra Türkiye’ye, Ata’nın direktifleri doğrultusunda büyük hizmetleri geçmiş olan bu değerli müzikçinin her yönüyle anılarak yaptıklarının tartışılması, Türk-Alman Kültür işbirliğinin bir simgesi olarak önem taşımaktadır. Bu semineri düzenleyerek ülkemizin 50 yıl öncesindeki müzik yaşamıyla şimdikini karşılaştırmak ve yargılara varmak olanağını verdikleri için Ankara Alman Kültür Merkezi görevlilerini, Müdür Hubert Hohl’u içtenlikle kutlarım.


Daniyal Eriç | Milliyet Sanat Dergisi - Yeni Dizi: 72 - 15 Mayıs 1983
___________________________________________________________________________________________________________________________





Türk toplumunun çağdaş uygarlık düzeyine erişmesi, Batılılaşması cabasında en büyük yol gösterici, “Onuncu Yıl Söylevi"nde gürleyen sesiyle, Atatürk’tür. O’nun, yinelemekten bir gün bile geri durmayacağımız, ünlü “1934 söylevi ise, Müzik Devrimi konusunda tutacağımız yolu aydınlatmaktadır. “Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidirdemektedir 1 Kasım 1934’teki “Kamutay’ı açış söylevinde büyük Atatürk. Bu sözler, daha sonraki tümcelerle birleştiğinde, kendiliğinden, bir “Müzik değişimi yöntemi” oluşmakta, söylevin bu bölümü apaçık, tartışılması gereksiz saptamalara, komutlara dönüşmektedir:

Bugün acuna (dünyaya) dinletmeye yeltenilen musiki, bizim değildir. Onun için o, yüz ağartıcı değerde olmaktan çok uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusal, ince duyguları düşünceleri anlatan yüksek deyişleri toplamak, onlar bir gün önce, genel son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu güzeyde (sayede) Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir. Kültür İşleri Bakanlığı’nın buna değerince özen vermesini, kamunun da bunda ona yardımcı olmasını dilerim.

Görüldüğü gibi, o sıralarda yeni yetişen Cumhuriyet müzikçiler kuşağından ve daha sonra yetişecek olanlardan yeni sesler” beklemektedir. Atatürk; tıpkı, kendisinden yüz yıl kadar önce iki dahi sanatçının, Schiller’le Beethoven’in bekledikleri gibi “Dostlar, bırakın artık bu sesleri Neşeye, daha güzel seslere yönelin!"

HINDEMITH TÜRKİYE’DE

İşte, çağımızın önde gelen müzik adamlarından, Alman besteci Paul Hindemith’in (1895-1963), Kültür İşleri Bakanlığı’nca, Türk müzik yaşamının kalkınması için araştırmalarda bulunmak, öneriler derlemek üzere ülkemize çağrılması, Atatürk’ün söylevindeki bu buyruklar doğrultusunda değerlendirilmelidir.

Hindemith’le aynı yıllarda (1935-1937) Türkiye’de bulunan ve Türk müzik yaşamındaki değişimde önemli görevler üstlenmiş olan bir sanatçı öğretmenin, Profesör Eduard Zuckmayer’in (1890-1972) belirttiğine göre, “Hindemith’i Türkiye’ye getirme şerefi, Cevat Dursunoğlu’na aittir” (1).

10 Mart 1964 günü Ankara’daki Alman Kitaplığı’nda, Hindemith’i anma toplantısındaki konuşmasında şöylece sürdürmektedir sözlerini Prof. Zuckmayer:

“Bay Dursunoğlu o zaman, Yüksek Öğretim ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlükleri’ni elinde bulunduruyordu... Her iki Cevat beyler (Dursunoğlu ve C.M. Altar) Hindemith’e, tekliflerinin uygulanması yoluna çok yardim ettiler. Bu her zaman kolay olmuyordu. Ateşli mizaçlı bir müzikçi için, hükümet dairelerinin kendisinden daha rahat bir tempo içinde çalışması kolay anlaşılır bir şey değildi. Dursunoğlu’nun dikkatini Hindemith üzerine çeken kimse ise, ünlü orkestra yöneticisi Wilhelm Furtwaegnler’den başkası değildi... Türkiye için, Hindemith’in seçilmesi büyük bir talih idi. Çünkü, bir defa Hindemith hiçbir unvan ve şöhret peşinde değildi... Ayrıca, çağdaş müziğin bir temsilcisi olarak, ne eskimiş öğretim geleneklerini, ne de muayyen bir müziği Anadolu topraklarına devşirmek istiyordu. Düşüncesi sadece, kusursuz ve hareketli bir öğretim mekanizması kurmak ve Türk müziği için sağlam temeller atmaktı. Bu ödevi sonsuz bir çalışma gücü, objektif ve açık fikir ve kararlarıyla en iyi bir şekilde yerine getirdi. Kültür Bakanlığı’na verdiği raporlar ve dilekçeler, müzik okulu öğretmenlerine yaptığı çağrılar, devlet orkestrasının kuruluşu ve çalışmasıyla ilgili planlar büyük bir yekün tutar, orkestra için, dinleyicileri tedricen çok sesli orkestra müziğine alıştıracak program taslakları düşünmüştü. Eski Türk sanat müziği ve folklordan da yeni çalışmalar ve yeni besteler için faydalanılması konusunda -eğer Ulus’taki eski Kültür Bakanlığı’yla birlikte yanmamışlarsa- kimbilir hangi arşiv dosyasında uyuklayan kıymetli fikirler bırakmıştı.”

56 SAYFALIK “ÖN RAPOR”

Paul Hindemith’in önerilerinin ne ölçüde gerçekleştiğini anlamak için, Kültür İşleri Bakanlığı’na sunulmalarının ellinci yıldönümünde, “Arşiv dosyasında uyuklayan” o yaprakları sararmış raporların açılıp incelenmesi gerekmektedir. Bu olanağı, önerilerin bir bölümü açısından, değerli müzik bilgini Prof. Dr. Gültekin Oransay’ın bir çevirisiyle elde ediyoruz (2). Sayın Oransay’in “Sunuş"ta belirttiğine göre, Hindemith, Ankara, İzmir ve istanbul’da müzik yaşamı üzerinde yaptığı birkaç haftalık inceleme sonunda, ilk önerilerini 56 sayfalık bir “ön rapor” içinde bakanlığa sunmuştur. Berlin’de mumlu kâğıtla çoğaltılan ve mavi bir kapak içinde sunulduğu için “das blaue Buch” (Mavi kitap) olarak anılan bu rapor, hizmet içinde kullanılmak üzere hemen Türkçeye çevirtilmişse de, bugün Türk devletinin belgeliklerinde hiçbir örneği bulunmamaktadır!

Hindemith’in Türkiye’deki çalışmalarının odak noktasını, Ankara’da Devlet Konservatuvarı’nın kurulması oluşturur.

Bu çalışmaların ne gibi meyveler verdiğini gene Prof. Zuckmayer’in söylediklerinden izleyebiliyoruz:

Buraya ilk öğrenciler, artık ’Müzik Öğretmen Okulu’ adı verilen eski Musiki Muallim Mektebi’nin mevcut öğrencileri arasından yapılan bir seçme imtihanı sonunda kabul edilmişlerdi. Hindemith konservatuvara, yukarıda saydığımız çalışmalarla birlikte müzik uygulaması alanında bu okulu bugüne kadar taşıyabilen bir yönetim ve düzen bıraktı.

“1936 yılında Ankara’ya geldiğim zaman, birçok yıllar önce Atatürk’ün emriyle idealist Türk müzikçileri tarafından kurulmuş olan, Cebeci’deki Musiki Muallim Mektebi’nde, Hindemith’in getirdiği yeni bir hayatın bütün canlılığı hüküm sürüyordu. Çünkü onun için uygulamada örnek olmak, planlarının teorik temellerinden çok daha mühimdi. Her defasında 2-3 ay kalmak üzere geldiği Ankara’da, müzik eğitiminin uygulamasını her manada teşvik etti. Bizzat kendisi de bu uygulamaya katıldı.

  • Oda müziği,
  • küçük madrigal koroları çalışmaları,
  • keman öğrencileri için “keman koroları”,
  • okul orkestrası hep onun teşebbüsleridir.

Devlet orkestrasının senfonik konserlerine paralel olarak, devamlı oda konserleri planlamış ve uygulamasına da başlamıştı... Türkiye’deki çalışmalarının son zamanlarında Gazi Terbiye Enstitüsü’nde açılacak olan okul müziği bölümünün kuruluş çalışmalarına da katılmıştı. Bu müzik çalışmaları yanında, ders faaliyetlerinin ve çalgı çalışma saatlerinin düzenlenmesi için de gayret sarfediyordu... Hindemith, birçok yabancı (çoğu Alman) müzikçinin de Türkiye’de görevlendirilmelerini sağladı ve böylece bir konservatuvarda bulunması gerekli bütün bölümleri, san goglari ve orkestra çalgılarının öğretmenlerinden onarımcı ve akorculara kadar, tam bir öğretim kadrosuna kavuşturdu.

Hindemith raporları, aslında, üç aşamalıdır.

  1. Oransay çevirisiyle tanıdığımız, 1935 tarihli “ilk öneriler” ile birlikte,
  2. 1936’da ve
  3. 1937’de sunulan iki rapor, yarım yüzyıl önceki bu değerli çalışmanın ana öğelerini oluşturmaktadır.

O raporların da bir gün Türk kamuoyuna tanıtılacağı umudunu taşıyoruz.

Oransay çevirisiyle dilimize aktarılan “ilk öneriler", genel çizgileriyle beş ana bölüme ayrılmaktadır:

  1. A. Orkestra: Paul Hindemith bu bölümde, Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı (Filarmoni) Orkestrası’nın o günkü durumundan söz etmekte, üyelerin yetişmeleri yetersiz, ama yetenekli müzikçiler olduğunu, seçkin bir yönetmenin yokluğunun büyük eksiklik sayılması gerektiğini, konser salonunun yetersizliğini, taşra kentlerinde konserler vermenin, konserlerin radyodan yayımlanmasının uygun olacağını vurgulamakta, orkestranın gelişmesi için önerilerini sıralamakta, örnek konser programları vermektedir.

  1. B. Müzik Yüksek Okulu: O günlerin Musiki Muallim Mektebi’nin, Batı modeline uygun bir konservatuvar’a dönüşmesi için görüşlerini belirttiği bu bölümde Hindemith, okulun eğitime elverişli duruma getirilmesi için nelerin gerekli olduğunu belirtmekte, bölümlerin yeni baştan düzenlenmesi için bir “kuruluş planı” çizmekte, okul yapısının amaca uygun biçimde değiştirilmesini, öğretim araçlarının, öğrenci ve öğretmenlerin, yönetimin, eğitim düzeninin iyileşmesi yolunda önerilerini sıralamaktadır.

  1. C. Kamusal Müzik Yaşamı: Ankara’da;
    1. bir opera evi,
    2. bir konser salonu,
    3. müzik yayınevi ve
    4. konser örgütünün kurulması,
    5. okullarda müzik eğitiminin yeniden düzenlenmesi,
    6. halk müziğinin derlenip işlenmesi,
    7. askeri bandoların müzik yaşamına yararlı duruma getirilmesi,
    8. radyo müzik programları konularındaki öneriler bu bölüm içinde yer almaktadır.

  1. D. İzmir, İstanbul: Bu iki büyük kentte müzik yaşamı incelenmekte, gelişmesi yolunda öneriler getirilmektedir.

  1. E. Türk Sanat Müziği’nin Biçimlendirilmesi: Türk Halk müziğinden yararlanılarak, çağdaş Türk sanat müziğinin, Türk operasının ortaya çıkarılması için nelerin yapılması gerektiği üzerinde durulmaktadır.

50 YILIN SONUNDA...

Yarım yüzyıllık, uzun süre içinde, Hindemith’in önerilerinden hangileri, hangi oranda gerçekleştirilebilmiştir?
Bugün müzikte yaşadığımız,
yıllar boyu sürmüş umursamazlıklardan kaynaklanan karmaşadan kurtulmanın etkin anahtarları var mıdır o öneriler denetiminin içinde?
Kısacası, “Hindemith raporları”, yazılıp sunulmalarının üzerinden geçen koca elli yılın sonunda, tazeliklerinden ne ölçüde yitirmişlerdir?

Bu sorular, ülkemizdeki bütün ilgililerce değerlendirilmeli, karşılıkları aranmalıdır.

Gene Profesör Zuckmayer’in bu konuda vardığı sonucu vurgulayarak noktalayalım sözümüzü:

Nispeten kısa zamana sığan ve yalnız Ankara’yı hedef tutan bu çalışmaların memleket çapında bir musiki inkılabı’nı gerçekleştiremediğini veya böyle köklü bir devrim için yeterli olmadığını bu vesileyle belirtmek yerinde olur. Fakat insan, bilhassa müzik konusunda geleneklerine çok sıkı bir şekilde bağlıdır. Türkiye’nin müzik problemi bugün de aynı önemde karşımızda duruyor. Fakat o günlerde Cebeci’deki müzik adasında meydana gelen Türk-Alman müşterek çalışmasıyla, bütün memlekete hâkim olan ’devrim’ ruhu arasında, bu çalışmaya katılmayı çok zevkli bir iş haline getiren bir uygunluğun bulunduğunu belirtmek isterim.
________________________________________________________________________
(1) Opus Dergisi, Nisan 1964 sayı 18 / Çeviren: Erdoğan Okyay.
(2) Paul Hindemith: Türk Küğ Yaşamının Kalkınması İçin Öneriler. Çeviren: Gültekin Oransay / Küğ Yayını, İzmir 1983.



Üner Birkan | Milliyet Sanat Dergisi - Yeni Dizi: 148 - 15 Temmuz 1986