Yerel Kültürlerden Evrensele


Ağustos ayında Kanada'nın başkenti Ottawa'da toplanan bir kongreye katıldım. UNESCO tarafından düzenlenen kongre “Yerel Kültürlerden Evrensele” başlığı altında insanın evrensel değerinin araştırılmasını ve insan haklarının korunup savunulmasını amaçlıyordu. Böylesine önemli ve güncel bir sorunun uluslararası bir platformda tartışılabilmesi için beş kıtadan otuza yakin düşünür, yazar, tarihçi ve toplumbilimci çağrılmıştı. Kanada ve ABD başta olmak üzere, Japonya, Çin, Hindistan, Suriye, Kuveyt, Lübnan, Mısır, Fas, Sovyetler Birliği, Polonya, Fransa, İtalya, Şili, Arjantin, Peru, Brezilya, Meksika, çeşitli Afrika ülkeleri ve Yeni Zelanda'dan gelen delegeler beş gün boyunca yerel kültürlerin ortak yönleri üzerinde tartıştılar. Bu ortak yönlerden yola çıkarak evrensel anlamda bir değerler dizgesinin hangi felsefi ve antropolojik temeller üzerinde kurulabileceğini araştırdılar.

Dünyamızın beş kıtasında birbirlerine hiç de benzemeyen, apayrı evrimler izleyerek gelişmiş çeşitli kültürlerin ortak yönlerini saptamak kolay değildi elbet. Neredeyse insanlık tarihiyle özdeş olan kültür tarihi incelendiğinde ayrımların, özgül niteliklerin benzerliklerden daha fazla olduğu ortaya çıkıyordu. Dillerin ve değer yargılarının çeşitliliği, savaşların varlığı, teknolojiyle bilimi başka ulusları baskı altında tutmak, hatta sömürmek amacıyla kullanan ülkelerin hegemonyacı politikaları kültürler arasındaki alışverişi olumsuz yönde etkiliyordu. Kapalı kültürlerin dışa açılmaları, başka toplumların deneylerinden de yararlanarak gelişip zenginleşmeleri ne denli gerekliyse, egemen kültürlere karşı direnmeleri, kendi geleneklerinden kopmamaları da o denli gerekliydi. Dışa açılma yabancılaşmayı kültür emperyalizminin yozlaştırıcı etkilerini önleyebildiği oranda destek görmeliydi. Gana, Fildişi Kıyısı, Senegal, Fas ve Hindistan gibi eski sömürgelerden gelen temsilciler özellikle bu konu üzerinde durdular. Kongrenin her türlü kültür egemenliğine karşı çıkmasını önerdiler. Batı ülkelerinden gelen temsilcilerse geçmişin değil geleceğin önemli olduğunu, her türlü emperyalizme karşı çıkarken günümüzde insan haklarını çiğneyen ülkelerin varlığının da unutulmaması gerektiğini savundular. Kültürler arasındaki alışverişi geliştirmenin ancak insan haklarına, dolayısıyla da başka kültürlere saygı duymakla mümkün olabileceğini vurguladılar.


Kongrenin ilk üç günü boyunca sunulan bildiriler kültürü felsefî anlamda, yani daha çok bazı değerler olumlu ve olumsuz değerler dizgesi olarak tanımlamaya yönelikti. Son iki günde söz alan temsilcilerse genellikle kültür etkinliklerinin, yerel kültürlerdeki evrensel öğelerin üzerinde durdular. Benim, Anadolu halk kültüründeki aşk anlayışını ele alan sözlü gelenekteki aşk söyleminin evrensel öğelerini çözümlemeyi amaçlayan bildirim de bu bağlamda tartışıldı. Düşünürler konuya daha çok soyut bir düzeyde yaklaşırlarken, toplumbilimcilerle yazarlar tikelden yani kültür etkinliklerinin ve çeşitli kültür üretimlerinin somut örneklerinden yola çıktılar. Kavramlardan çok gözlemler ve olgular üzerinde durdular. Böylece kültürler arasında iletişimin olumlu bir yönde geliştirilebilmesi için hem felsefi hem de toplumsal çözüm yolları araştırıldı. Kongreye sunulan çok sayıda bildiri ve bu bildiriler çerçevesinde yapılan tartışmalar sonunda bazı genel ilkeler de saptandı.

Bu genel ilkeler kısaca şöyle özetlenebilir:

  1. İnsanlık tarihi boyunca yaratılmış kültürlerin her biri kendine özgü nitelikler taşımaktadır. Bununla birlikte, her kültürde insanların ortak özelliklerini yansıtan evrensel öğeler de vardır. Bu durum tikel olanla evrensel olanın karşıtlığı değil birlikteliğini içeren dinamik bir olgudur.

  1. Görece de olsa, bir kültürün bir başka kültüre üstünlüğü kesinlikle kabul edilemez.

  1. Kültürler arasındaki alışverişin, karşılıklı ilişkilerin gerçekleşebilmesi için bazı Batı ülkelerinde hala geçerliliğini koruyan Avrupamerkezci anlayışla mücadele edilmelidir. Eski sömürge ülkelerin kültürlerinde rastlanılan bazı pratikleri “ilkellik”le suçlamak yanlıştır. Başka kültürleri yargılamak yerine onları anlamak ve değerlendirmek yoluna gidilmelidir. Değerlendirme ölçütleri çağdaş bilimin ışığında saptanmalı, ama bu saptama yapılırken pozitivist yaklaşımlardan kaçınılmalıdır.

  1. Kültürlerin, dolayısıyla toplumların yakınlaşmalarını sağlayan en önemli araçlardan biri de çeviridir. Diller arasında bilgi ve sanat dolaşımını kolaylaştıran çeviri etkinlikleri desteklenmelidir.

  1. Fransız devrimiyle gündeme gelen ve çağımızda Birleşmiş Milletlerce geliştirilip onaylanan insanın temel hak ve özgürlükleri korunmalı, bu amaç yönünde çalışan örgüt ve kuruluşlar desteklenmelidir.



Nedim Gürsel | Milliyet Sanat Dergisi - Yeni Dizi: 80 - 15 Eylül 1983