İtalyan asıllı Amerikalı yönetmen Martin Scorsese'nin “Günaha Son Çağrı”sı için rahatlıkla yılın en çok adından bahsettiren filmi diyebiliriz.
Çünkü daha gösterime girmeden sosyal olgu, politik sorun, dinsel çatışma aracı oldu.
Film ilk olarak Venedik Festivali'nde özel bir bölümde gösterilecekti ancak, Amerika'da başlatılan anti kampanyalar o kadar yoğunlaştı ki, Scorsese “Filmimi artık sözcüklerle savunamam, bırakıyorum film kendi kendisini savunsun” dedi ve 12 Ağustos'ta ABD'nin sekiz kentinde birden vizyona girdi “Günaha Son Çağrı”...
Girince ne oldu?
Bir taraftan filmin gösterildiği sinemaların önünde giderek kalınlaşan yılan gibi kuyruklar uzarken, protestocular da saflarını sıklaştırmaya başladılar.
- kimi “İsa bir kez daha çarmıha geriliyor” diye yazıyor,
- kimi “Dini kurtarmak, bu filmi yasaklamak için bize yardım edin” diye bağırıyor,
- Los Angeles'ta göstericilerin sayısı 20 bini bulurken, New York'ta yürüyüşler yapılıyor.
- Öte yandan, her sabah saat 10.00'da Rahibe Angelica, milyonlarca izleyiciye televizyon aracılığıyla sesleniyor ve “Hiç kimse imana el uzatamaz” diyordu.
- Başrahip Donald Wildmon da yine görmediği film üzerine yorumunu esirgemiyor ve yönetmenin seks filmi çevirdiğini iddia ediyordu.
Ama Scorsese'nin yanıtı kesin oldu: “Beni Allah ilgilendiriyor, dini seks filmleri değil.”
- Bu arada ırkçılar da saldırıdan geri kalmıyorlar ve Amerikalı yönetmeni Yahudi komploculuğuyla suçluyor.
22 eyalette kanalı olan bir radyo istasyonunun yöneticisi James Dobson,
- haberlerinde filmin gösterilmemesi,
- gösterilen sinemaların önünde barikatlar kurulması çağrısında bulunuyordu.
Tüm bu tantana sürüp giderken, Time ve Newsweek gibi dergilere kapak olan Scorsese ne yapıyordu?
New York'taki stüdyosunda kapısını aşındıran gazetecilere mesajını anlatmaya çalışıyor ve Venedik'e gitmeyi bekliyordu.
“Günaha Son Çağrı”nın yaratım, çekim serüvenine gelince...
Woody Allen'in “Hannah ve Kızkardeşleri” filmiyle ünlenen Barbara Hershey önermiş Kazancakis'in romanı “Günaha Son Çağrı”yı Scorsese'ye. 1972 yılında kitabi okuyan Amerikalı yönetmen, Kazancakis'in dini dünyasından çok etkilenmiş ama, projesini uzun süre rafta bekletmek zorunda kalmış. 1982 yılında Paramounth, Scorsese'nin önerisini kabul etmiş ama, hemen sonra tepkilerden ürkerek, vazgeçmiş... Sonrası malum, 1987 yılında Universal gibi dev bir şirketin müdürü Musevi asıllı Lew Wasserman, bu dev projeye imza atınca, 1988'in ilk sansasyon filmi, 2000 yıl öncesinin Filistin'ini yansıtmak üzere Tunus'ta çekildi.
- İsa rolünü William Dafoe,
- Maddalena rolünü Barbara Hershey'in üstlendiği “Günaha Son Çağrı”yı çekmekteki kararlılığını ise Scorsese şöyle anlatıyor:
“Kazancakis'in İsa'sı, başında hare ile dolaşan, her türlü insanî tutkudan uzak, saf, ulaşılamaz, doğaüstü İsa'dan çok uzak. Ben de onun için bu kadar sevdim, yoksa yokluk ve sefalet yolunda yıkılmadan yürüyen bir İsa tabii ki ilgimi çekmezdi. Ama böyle bir İsa, Allah'ın oğlu ve Allah bizi nasıl anlayacaktı. Ona uzanan ellerimizi insanî her türlü özellikten uzak birisi nasıl değerlendirecekti. Ama filmdeki ve Kazancakis'teki İsa her türlü insanî özelliğe sahip, ulaşılabilir birisi, insanlığın sefaletini gerçekten anlatıyor, çünkü yaşamış. Böyle bir Allah'ın insanlığa çok daha yakın geleceğini ummuştum. Bu benim dini yorumumdur ve kimseyi kızdırmak, kimsenin imanına el uzatmak için yapmadım bu filmi.”
Kendisini her zaman büyülemiş bir temadan yola çıktığını ve şimdiye değin yaptığı tüm filmlerin bir bütün olduğunu söyleyen İtalyan asıllı yönetmen, senaryoyu yazan Kalvinist Paul Schrader'le köklü bir araştırma yaptıklarını da belirtiyor.
Yönetmenin Allah'la ilgili bir görüşü de şöyle: “Artık hemen hemen tüm dünyada iç dünyaların, inancın giderek zayıfladığına inanıyorumnve Allah'ı hatırlatmak, ona yeni bir boyut katmak da istedim.”
Yönetmen, kilisenin tepkisini ise aşırı dogmatik olmasına bağlıyor, Allah'la diyaloğa her zaman kilise aracılığıyla girilemeyeceğini, örneğin kendisinin kilise dışında diyalog kurabildiğini ekliyor görüşlerine.
İsa'nın çarmıhta düşsel olarak insanlığı seçişini, Maddalena ile sevişmeyi arzu edip, çocuk sahibi olmayı ve yaşlanmayı istememesini, yani tüm fanatik dindarları isyana teşvik eden sahnenin açıklanışını da yine Scorsese'ye bırakıyoruz:
“Kazancakis'in kitabında Maddelana, İsa'dan sonra en önemli kişidir. İsa çarmıha gerildiğinde birçok yandaşı kaçarken Meryem, Maddalena ve Maria, çevresinden ayrılmazlar. Maddalena, antik dünyanın en ünlü fahişesidir. Bu birçok din kitabında da böyledir. Kazancakis'de de böyle. İsa da, Maddalena'ya âşıktır. Burada vurgulamak istediğim bir şey daha var, hiç kimsenin filmden kadının günah olarak kabul edildiği gibi bir sonuç çıkarmasını istemiyorum. Günah kavramından da nefret ediyorum.”
Scorsese, Hollywood ürünü her şeye tepki gösterirken, Hollywood belki de tarihinin en büyük dayanışmasını gösteriyor ve;
- United Artists,
- Columbia,
- Orion,
- 20th Century Fox,
- MGM,
- Warner Bross,
- Disney,
- Paramounth,
- Motion Picture Association, sanatçıların yaratılarının sınırlanamayacağına dair ortak bir deklarasyon imzalıyor.
Scorsese, önemli bir desteği de Amerikan basınından gördü.
- USA Today, filme tam puan verirken,
- Daily News, dört üzerinden üç yıldız yakıştırdı,
- yıldızlardan ve toplardan kaçınan New York Times, protesto etmeden önce filmi görmeleri gerektiğini salık verirken,
- Washington Post “Nihayet İsa epik öykü olmaktan çıkarıldı” diye yazdı.
Hemen tüm basının ortak görüşü, cehaletiyle tanınan Amerikan halkının olayı iyice abarttığıydı...
Halen ABD'deki durum böyle işte. Bazıları övüyor, görmeyenler ve görmeyi reddedenler sövüyor, protestolar sürüyor.
Şimdi gözler Venedik'te, yani Scorsese'nin ilk olarak göstermeyi hedeflediği şehirde...
Venedik, İsa'yı beklerken, İtalyan tutucular festival komitesini mahkemeye vermeye hazırlanıyorlar, filmi görmeyi onlar da reddediyorlar ve protestolarinda kararlılar. Ancak bir kararlı daha var, o da Venedik Festivali'nin Genel Müdürü Guglielmo Braghi. Braghi, festival filmi olduğu için “Günaha Son Çağrı”nın sansür komitesine gösterilmesini ve gösterilmemesi için yapılan tüm baskıları reddediyor, “Bizim için ölçü sanatsal düzeydir. Sanatsal düzeyi yüksek faşist bir filmi bile gösterebiliriz” diye de belirtiyor.
Filmin senaristi Paul Schrader ise olan biteni şöyle değerlendiriyor: “Engizisyon hortladı.”
Derleyen: Ayça Atikoğlu | Milliyet Sanat Dergisi - Sayı: 199 - 1 Eylül 1988