Nietzsche ve Zerdüşt'ü


Ondokuzuncu yüzyıl Alman felsefesinin en önemli düşünürlerinden olan Friedrich Nietzsche,Zerdüşt Dedi ki (Also sprach Zarathustra) adlı ünlü yapıtını günümüzden yaklaşık yüz yıl önce kaleme almıştı. Nietzsche’nin en yaygın yapıt sayılan bu ürün, büyük düşünürün kendine ve başkalarına yönelttiği söylevlerden, tartışmalardan vb. oluşan bir bütündür. Nietzsche’nin kendisi, geç döneminde bu yapıtı “insanlığın en derin kitabı” diye nitelendirir ve onu ancak göz yaşları içerisinde okuyabildiğini belirtir; Nietzsche’ye göre kendisine varana dek kimse, bunca acıyla dolu bir yapıt kaleme almamıştır.

Acı, Nietzsche’nin yaşamının bir öğesidir; ünlü tarihçi Durant, Nietzsche için “hiçbir dahi, dehasının bedelini bunca ağır ödememiştir, derken bu gerçeği dile getiriyordu. Dünya felsefe yazınının en önem ürünlerinden biri olan Zerdüşt Dedi ki’yi gereğince değerlendirebilmek için, Nietzsche’nin yaşamını kısa da olsa gözden geçirmek zorunluluğu vardır.

Friedrich Wilhelm Nietzsche, 1844 yılında Almanya’da, Röcken kentinde dünyaya gelir. Babası bir Protestan papazıdır. Ailenin kökeninin Polonyalı bir konta kadar uzandığı söylentisi de vardır. Beş yaşındayken babasını yitiren Nietzsche, aile çevresinde kadınlar arasında büyür. Çok duyarlı, yumuşakbaşlı bir çocuktur. Ama daha çocuk yaşlarında bu duyarlılığını iradesiyle disiplin altına almak için büyük çaba harcar.

Ortaöğretim yıllarında Yunan antik çağına bir daha hiç sönmeyecek bir sevgi beslemeye başlayan Nietzsche, Bonn ve Leipzig üniversitelerinde klasik filoloji öğrenimi yapar. Leipzig’de, eski kitaplar satan bir kitapçı dükkanında Schopenhauer’in başyapıtını bulur. Bir solukta okuduğu bu yapıtın etkisinden de bir daha kurtulamayacaktır. Öte yandan, Richard Wagner’in müziğini taparcasına sevmektedir. Bu müzik ise Schopenhauer’in ruhuyla doludur. Sonradan Wagner’e Leipzig’de rastlayan Nietzsche, onun en ateşli hayranlar arasında yer alır.

Nietzsche, daha yüksek öğrenimini tamamlamazdan önce küçük çapta birkaç filoloji çalışması kaleme almıştır.
Bunların etkisiyle, henüz 24 yaşındayken Basel Üniversitesi’ne klasik filoloji profesörü olarak çağrılır.

1870 Savaşı, Basel’deki verimli çalışmalarının sonu olur. Savaşa katılan Nietzsche, ağır bir barsak hastalığı yüzünden geri döner.
Yaşamının ondan sonraki bölümünde eski sağlığına bir daha kavuşamamıştır.

1870’ten sonra Nietzsche, taparcasına hayran olduğu Richard Wagner’le ilişkilerini keser. Bunun nedeni Wagner’in Hıristiyanlığın yaşamı yadsıyan ideallere olan bağlılığıdır. Wagner’le ilişkilerini koparması, Nietzsche’nin yaşamında bir dönüm noktası ve yeni bir dönemin başlangıcı olur. Bu dönemde büyük düşünür artık idealleri ve o zamana değin çok saydığı ustaları kuşkuyla karşılamaktadır. Sanata ve metafiziğe eleştirel bir tutumla yaklaşan Nietzsche, çıkış yolunu bilimde bulur ve doğalcı bir pozitivizme yaklaşır.

Nietzsche kendi geçirdiği evreleri, gelişme sürecindeki insanoğlunun evreleri niteliğiyle Zerdüşt’te betimlemiştir. Buna göre, başlangıçta otoritelerden ve ustalardan bağımlı olan insan, ikinci evrede bunlardan kopar ve özgürlüğüne kavuşur; üçüncü ve son evrede ise kendi değerlerine ve kesin hedeflere yönelir.

Zerdüşt’ün yalnızca ilk yirmi sayfası somut olaylara ilişkin bir rapor niteliğindedir. Nietzsche’nin, ünlü İranlı din kurucusunun adını (Zerdüşt) verdiği bir bilge kişi, dağlarda on yıl süreyle yalnız başına yaşadıktan sonra, insanların arasına dönmeye ve mesajını onlara ulaştırmaya karar verir. Bir ip cambazının gösterilerinin başlamasını bekleyen halka seslenir. Onlara “üstün insan"ı över; kötü bir örnek olarak ise yalnızca keyfini ve dinginliğini arayan, gelecekten yoksun, küçülmüş ve başeğmiş insanı gösterir. Ama kalabalık, onun söylediklerini yanlış anlar ve alay eder.

Yapıtın sonraki bölümlerinde Zerdüşt’ün kişiliği, yalnızca içerik açısından esnek bir bağlam içerisinde bulunan tek tek konuşmaları birbirine bağlayan bir halka işlevini görür. Yapıtta kullanılmış olan anlatım biçimi, Nietzsche’nin bu veriminin Alman dilinin egemen olduğu bölgelerinde de çok tanınmasını en az içerik kadar sağlamıştır. Çizilen tek tek görünümlerin açıklığı ve kesinliği, yapıtın başka dillere de pek yitime uğramaksızın aktarılmasını kolaylaştırmıştır.

Kitapta, kültürel alanların hiçbiri eleştirilere hedef olmaktan kurtulamaz. Yazın, bilim, kilise, devlet bütün bu kurum ve alanlar acımasızca eleştirilir. Eleştirilerin özü ise, yaşamı tehdit eden bir kültür idealine ve değerler sistemine yöneliştir. Zerdüşt’ün tüm söylevlerinin ortak özelliği, düşünürün okura doğrudan yönelen ve onun açısından çok inandırıcı olan kişiliğini dile getirmeleridir.

Zerdüşt’te büyük yer tutan “Üstün insan (Übermensch), her türlü idealist tutumun boşluğunun bilincin de olan, yalnızca yaşama ve dünyaya sevinçle “evet” diyen insandır. Öte yandan insanoğlunun bilgi edinerek, yaratarak, değerler koyarak bu dünyada kendisine bir dayanak uğruna giriştiği tüm çabalar boşunadır; üstün insan, kendisinin böyle bir dünyanın parçası olduğunu bilir.

Üstün insan’ın bir özelliği de “sürekli yeniden gelişin bilincinde olmasıdır.
Nietzsche, Zerdüşt’ün özellikle üçüncü bölümünde bunu dile getirmeye çalışmıştır.

Zerdüşt Dedi ki, felsefe ve yazın açısından olmak üzere, iki açıdan ele alınmayı ve değerlendirilmeyi gereksinen bir yapıttır. Felsefe açısından varılabilecek olumlu yargıların sayısı, çok azdır. Dahası, kimi uzmanlara göre bu yapıt, bir felsefe yapı niteliğinden yoksundur. Felsefe kavramı, insanın dünya ile ve kendisinin bu dünyada oynadığı rolle bir hesaplaşması anlamını içeriyorsa, o zaman Nietzsche’nin yapıtı, Yunanlıların Paideia diye adlandırdıkları türden, yani insanı eğitmeye yarayan bir yapıttır. Sürekli rastlanan retorik öğenin öznel yapısı, Zerdüşt’e bir yandan çekiciliğini kazandırır, öte yandan da onun nesnel bir felsefe yapıtı olarak değerlendirilmesini engeller.

[Babamın metin üzerindeki vurgusu]

Durumun bir bütün olarak böyle olmasına karşın, içerdiği yüzlerce dahiyane saptama, o zamana değin eşi görülmemiş değerlendirme biçimleri, çok usta bir gülmece öğesi ve cesur polemikler, Zerdüşt’e Avrupa’nın yetiştirmiş olduğu en yürekli düşünürlerden birinin temel yapıtlarından biri olma niteliğini kazandırır.

Bir yazın yapıt olarak Zerdüşt Dedi ki, Almanca yazının en büyük ürünleri arasında yer alır. Kitapta yer alan şiirlerin birçoğuna sanatsal düzey olarak erişebilmek, çok güçtür. Yazın alanında Nietzsche, soğukkanlı bir eleştiri yöntemini benimseyebilmiş bir düşünür olarak çıkmaz karşımıza. nun yaptığı, yeni bir inancı yerleştirmeye çalışmaktır. Sanatta ölçü, uyum ve aşırı heyecanlardan uzak kalma, Nietzsche’nin işi değildir.Sanatçı, yapıtı konuşmaya başlar başlamaz kendi dilini tutmalıdırdemiş olan Nietzsche, yapıtının her satırında kendisi konuşur.

Zerdüşt’ün yazarı Nietzche, geleceği sezebilme konusunda eşine ender rastlanır bir düşünürdü. Gelişmiş kültürlerin çözülüşünü, dünya görüşlerinin, toplum düzenlerinin, ahlâk yasalarının nasıl görece kavramlara dönüştüklerini çok ustaca saptayan Nietzsche, Avrupa nihilizmi diye adlandırılabilecek olguyu da gelişinden çok önce betimlemiş, değerlerin ve düzenlerin nasıl bir çökme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu haber vermiştir. Nietzsche’ye göre bilinçli insanoğlunun görevi, eski düzenlerin yıkılışından sonra yaşamının biçimlenmesi, yeni değerlerin temelinin atılması işini doğrudan üstlenmektir.

Nietzsehe, bilincinin yerinde olduğu son yıllarinda giderek yalnız kaldı. Düşüncelerinin yeni ve alışılmadık oluşu, onu dostlarından da koparıyordu. Kitapları da artık eskisi gibi ilgi derlemez olmuştu. Öyle ki, Zerdüşt’ün son bölümü için yayımcı bile bulamayarak kendisi bastırmak zorunda kaldı. 1889 yılında ciddi bir şok geçiren düşünür, 1900 yılına kadar annesinin ve kızkardeşinin bakımı altında yaşadı. 1900 yılında öldüğünde, bilincine uzunca bir zamandan beri tam olarak sahip değildi.



Ahmet Cemal | Milliyet Sanat Dergisi - Yeni Dizi: 90 - 15 Şubat 1984