Romanımız ve romantizm

Yaşar Kemal’in roman anlayışı, bizimkinden çok farklı” diyor ünlü Amerikan romancısı John Updike. Sonra Yaşar Kemal’in “Hayret uyandıran şeylere alabildiğine iştahlı” olduğunu, “gözleri dönmüş bir retorik” kullandığını söylüyor. Updike, bu görüşlerini ispatlamak için, “Deniz Küstü”nün Amerika’da yeni çıkan İngilizcesinden çeşitli örnekler veriyor.

Eserleri bizde bir hayli okunan ve genellikle beğenilen John Updike, kuşkusuz, Amerika’nın yaşamakta olan en önemli üç-beş romancısından biri... Mizah şiirleriyle de ün kazanmıştır. Son yıllarda, Updike özellikle dünyaca ünlü “The New Yorker” adlı haftalık dergide çıkan yazılarıyla- Amerika’nın en nüfuzlu eleştirmenlerinden biri oldu. Denebilir ki, Updike’in yönelttiği her eleştiri, edebiyat çevrelerinde önemsenmekte, yankılar yapmaktadır.

Updike’in Yaşar Kemal hakkındaki yazısı, “The New Yorker” dergisinin 6 Ocak 1986 tarihli sayısında çıktı. Yazının başlığı, “Hollandalılarla Türkler”. İlk yarısı, Hollanda’nın önde gelen yazarlarından Harry Mulisch’in İngilizceye ilk çevrilen “The Assault” (Saldırı) başlıklı romanı konusunda Updike, bu kısa romanı çok beğenmiş. Her yönüyle övüyor. Mulisch’in öteki kitaplarının da İngilizceye çevrilmesini umduğunu vurguluyor.

Deniz Küstü”nün İngilizce konusunda, Updike bu kitabı “sevmeye çalıştığını” söyledikten sonra, üslubu, kişileri, anlatımı, dünya görüşü bakımından açıktan açığa ya da kurnazca iğneleyici eleştiriler yöneltiyor. Yaşar Kemal ile John Updike tanışmışlardı. 1976 Mayıs’ında, benim New York’ta ve Princeton Universitesi’nde düzenlediğim dört günlük “Ortadoğu Edebiyatları Kongresi”nin birinci günündeki “açılış oturumu”na John Updike başkanlık etmiş ve Yaşar Kemal’i sıcak sözlerle takdim etmişti. O günkü öğle yemeğinde de bir ara, Updike bana Yaşar Kemal’i tanımaktan büyük memnunluk duyduğunu ve Yaşar’ın kişiliğinden çok hoşlandığını söylemişti. Bu bakımdan, Updike’in şimdiki olumsuz yazısının kişisel nedenlerle ilişkili olduğunu sanmıyorum. Updike’te Türk düşmanlığı gibi bir duygu olmadığına da hemen hemen eminim diyebilirim.

Olumsuz eleştirinin çeviri ile ilişkili olduğunu da sanmıyorum.
Çünkü Updike çeviriyi beğenmese yazısında bunu açıkça belirtirdi.
Thilda Kemal’in çevirisi, gerçekten, çok güzel ve güçlüdür.

Updike, Yaşar Kemal’in temel estetik anlayışına karşı çıkıyor aslında. Arada bir, övdüğü de oluyor. Bazı anlatımlarda  -bu arada, Haliç konusundaki bir bölümde-  bir Delacroix tablosunun gücü olduğunu söylüyor. Yaşar Kemal, Haliç’in “karanlık dipsiz kuyu”sundan söz ettiğinde, Updike bunu bir simge, hatta bir araz olarak alıp “illet şu ki”, diyor. “Kuyu dipsiz kalmaktadır. Olaylar, üstüste geliyor ama, bir bütün oluşturmuyorlar.Updike, “Deniz Küstü”deki olaylarda aşırı bir dehşet, hatta vahşet, bulmuş. Kan, kıyım, gazap ve cinayetin ağır bastığından yakınıyor. Updike’e göre, bunlar okuru şaşkına çevirmektedir.

Tanınmış yazar ve eleştirmen John Berger, Yaşar Kemal için demiş ki: “Korkusuzca yazıyor, bir kahraman gibi.”

Updike, bu söze şunu ekliyor: “Ama, eski tarz bir İngiliz gezgini gibi, nereye gittiği hakkında hayal meyal bilgisi olan
ve yanına kendi cesaretinden başka pek az tedarik alan bir gezgin gibi.”

Updike, “Deniz Küstü”deki “egzotik çevre ile dosdoğru, apaçık anlatım”a değinirken bu tanımlamayı olumlu mu, olumsuz bu yapıyor, belli değil.
Ama, sonradan anlaşılıyor ki, Yaşar Kemal’deki coşku, renk, güçlü anlatım Amerikan romancısının hoşuna gitmemiş.

Updike, Hollandalıyı överek Türk’ü zayıf gösteriyor:
Mulisch’in öyküsü, en baştaki dehşet olayı çevresinde gitgide daralıp gerginleşerek daha iyi anlaşılır duruma girerken,
Kemal’in öyküsü gitgide genişliyor ve anlamı gitgide azalıyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nde ve İngiltere’de Yaşar Kemal’in eserlerinin çoğu konusunda türlü türlü övgüler yayınlandı. Bundan sonra da yayınlanacak. Updike’in yazısı gibi, olumsuz olanların sayısı, nispeten az. Sorun, bence Yaşar Kemal’in şu ya da bu romanının güçlü yönleriyle kusurlarının değerlendirilmesinden çok farklı. Asıl sorun, bu eserlerin, bütün berraklığına rağmen, hem kültür, hem de estetik açısından yeterince anlaşılmaması. Ve onun ötesinde, bir tür ve yaklaşım tercihi.

Biz, yaşantılarıyla, duygularıyla, özlemleriyle, diliyle, yaratılarıyla romantizme sımsıkı bağlı kalmış bir toplumuz.

Divan ve halk edebiyatımızdaki ruh da romantikti,
ondokuzuncu yüzyıl ortasından beri Batı’dan etkilenen yazınımız da.

Çeşitli akımlar ve üsluplar, özellikle, geçtiğimiz 25-30 yılda romantizmin gücünü biraz azalttı
ama romantik anlayışa karşı gelen yazarlarımızın çoğunda hâlâ aynı ruhun izleri sürmektedir.

  • Toplumsal sorunlar üzerinde yoğunlaşan romanlar,
  • Orhan Veli kuşağının yalınkat ve mizahlı şiiri,
  • Kemal Tahir tarzı roman,
  • İkinci Yeni’nin soyutlamaları,
  • gerçeküstücülük,
  • bilinç akımı gibi türler, romantizme karşı gibi göründü.
Oysa, her birinde romantik duyarlık ağır bastı.

  • Nazım Hikmet de,
  • Fazıl Hüsnü Dağlarca da,
  • Yakup Kadri Karaosmanoğlu da,
  • Orhan Kemal de,
  • Sait Faik de,
  • Oktay Rıfat ve
  • Melih Cevdet Anday da,
  • Adalet Ağaoğlu da,
  • Behçet Necatigil de,
  • Necati Cumalı da,

hatta birçok bakımlardan;
  • İlhan Berk,
  • Edip Cansever,
  • Cemal Süreya da, değişik ölçülerde romantik yazarlardır.

  • Aziz Nesin de, aslında romantik bir mizahçıdır.

İngiltere ve Amerika’da, geçtiğimiz çeyrek yüzyılda egemen olan zevk ise romantizme karşıdır, romantizmin adeta düşmanıdır. Özellikle duygusal yazın, bellibaşlı yazarlar ve eleştirmenler tarafından şiddetle horlanmaktadır. “İnsafsızca” diye tanımlanabilecek bu tavır, sanırım, bir süre sonra, diyelim ki yirmibirinci yüzyılın başlarında, değişecektir. Ama, şu anda anti-romantikyargı, bütün ağırlığıyla sürüp gitmektedir. Bu bakımdan, Avrupa’da, sosyalist ülkelerde ve üçüncü dünyada rağbet gören birçok yazarlarımız, İngilizce konuşulan memleketlerde ya hiç okunmamakta, ya da çok daha az ilgi görmekte, hatta olumsuz eleştirilere uğramaktadır. Bu, bir bakıma bizim kaybımız, ama İngiliz ve Amerikan okurlarının da kaybı... Romantik yönlerin belirlediği birçok yabancı eserleri, İngiliz dilinin egemen olduğu ülkeler izlemekten yoksun kalıyor.

Updike’in eleştirisine üzülmemek elde değil, ama şaşmamak kolay: Kendi roman anlayışına ve genel olarak İngilizce yazın estetiğine göre, Yaşar Kemal konusunda ancak bu yargılara varabilirdi. Amerikalı ve İngiliz eleştirmenler, romantizmi geçerli bir yazı yöntemi olarak kabul etmedikçe, başka kültürlerin ve ürünlerin kendine özgü değerlerine daha fazla saygı göstermedikçe, Türk romanının ve şiirinin ve düzinelerle başka ülke yazınının tadına varamayacaklar.



Talât Halman | Milliyet Sanat Dergisi - Yeni Dizi: 137 - 1 Şubat 1986