Ondokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde resim alanında Fransa'da başlayan ve çağdaş resim sanatının en köklü akımlarından birine dönüşen izlenimcilik (empresyonizm) içerisinde Alman sanatçılarının konumu, özellik taşır. Çünkü izlenimciliğin etkisi altında kalan, küçümsenmeyecek sayıda ve önemde Alman ressamı, yapıtlarının düzeyine karşın önceleri salt birer öykünmeci olmakla suçlanmış ve ciddiye alınmamıştır. Oysa 1880-1910 yılları arasında yapıtlarıyla ortaya çıkan Alman izlenimcileri, bu akımın salt uygulayıcıları olmakla yetinmeyerek, izlenimciliğin getirdiği tekniklerle bir hesaplaşmaya girmişler, bu çabalarıyla Fransa'dan kaynaklanan bu akıma yeni boyutlar kazandırmışlardır. İzlenimcilikle birlikte çizgileri kesinleşen resim yapma biçiminin kökenleri, gerçekte geç antik çağa, daha sonra da Velázquez ve Hals'a değin uzanır.
19. yüzyılın ilk yarısında ise sonradan izlenimcilik akımını oluşturacak eğilimler, özellikle;
- Goya,
- Constable,
- Turner,
- Delacroix,
- Menzel,
- Blechen ve
- Rayski gibi sanatçıların çalışmalarıyla iyice yoğunlaşır.
“GEÇİCİ ANI” YAKALAYABİLMEK
Salt izlenimci nitelikteki resim tekniği, bir anlamda akademilerin tutucu sanat kurallarına, yapay ışık altında gerçekleştirilen atölye çalışmalarına, bununla bağıntılı olarak da, paletteki koyu renklere ve içerik öğesine aşırı ağırlık tanıyan tutuma karşı bir tepki olarak ortaya çıkar.
Bu tepki doğrultusunda izlenimci ressamlar, kapalı mekânları değil, ama açık havayı çalışma yeri olarak yeğlerler. Onların aradığı, manzaradaki doğal renkler ve güneş ışığının yansıma biçimleridir. Doğanın sergilediği görünümler, çizgilerden, yüzeylerden ve kenar çizgileri belirlenmiş lokal renklerden oluşma bir yapı olarak değil, ama en ince ayrıntılarına değin yansıtılması öngörülen bir renk olayı niteliğiyle alınır. Buna, yeni bir tür doğalcılık demek de olasıdır. Nesne, yapısı doğrultusunda değil, ama ressamın çalıştığı anda nasıl görünüyorsa, öyle yansıtılır. Işık ve renk yansımaları egemen öğe olduğundan, belirgin kenar çizgilerine rastlanmaz. Serbest fırça vuruşları sonucu, tüm nesneler havada yüzer sınırlar birbirine karışır. Önemli olan, nesnenin gerçekliğinin yansıtılması değil, ama devingen yüzey yapılan aracılığıyla renkler arasında bağıntı kurulmasıdır.
İzlenimcilikte içerik artık büyük önem taşımaz. Günlük yaşamdan her türlü konu işlenebilir.
İzlenimci sanatçılar için. Önemli olan “geçici anı” ışığın yansımaları içersinde yakalayabilmektir.
Almanya'da izlenimcilik, 19. yüzyılın son on yılında belirginleşir. Alman izlenimci resim sanatı, Fransız izlenimciliğinin salt taklidi niteliğinde olmayıp, Almanya'nın özgün resim akımlarıyla da beslenen bir sanattır. Kimi Alman izlenimci ressamlarının, bu arada Corinth ve Slevogt gibi sanatçıların çalışmaları izlenimciliğin gravür ve litografi alanlarına da uygulanabileceğini ortaya koymuştur.
BAŞLICA TEMSİLCİLER
Alman izlenimciliğinin başlıca temsilcisi, Max Liebermann'dir (1847- 1935). Sanatçı kişiliği ilk kez Weimar Sanat Okulu'nun potasında yoğrulan sanatçı, Paris'te Josef Israels, Courbet ve Milet'e yakinlik duymuş, daha sonra Almanya'ya yerleştiğinde, ünlü ressam Wilhelm Leiblia tanışmıştır. Liebermann temelde gerçeğin nesnel yapısına, izlenimcilerin çeşitli deneylerinden daha çok yakınlık duymuştur.
Yine Alman izlenimciliğinin en önde gelen temsilcilerinden sayılan bir başka sanatçı da, Max Slevogt'dur (1868-1932). Grafik alanında da büyük ün sahibi olan Slevogt, sanat öğrenimini Münih Akademisi'nde yaptıktan sonra Paris'e gitmiş, Fransız izlenimcileriyle yakından ilgilenmek amacıyla Julian Akademisi'ne devam etmiştir. Bir süre İtalya'da kaldıktan sonra Münih'e yerleşen sanatçının resimlerinde en belirgin özelliklerden biri, kullandığı renklerin aydınlığıdır. 1900'den sonraki olgunluk döneminde bu aydınlık renklere, Güney Almanya atmosferine özgü bir üslup özelliği de eklenmiştir. Slevogt'un kapsamlı verimi içerisinde, kitap resimlemeleri de büyük yer tutar.
1873 doğumlu Julius Seyler, Münih'te artık izlenimciliğe doğru kaymaya başlayan, en azından açık renkleri yeğleyen Wilhelm V. Diez'in sınıfında okudu. Kendi yapıtlarında çeşitli tonlar arasında çok titiz ayrımlaşmaya önem veren bir çalışma yöntemi izledi. 1910 ve sonrasının resimlerinde konularını daha çok Britanyalı balıkçıların yaşamlarından aldı.
Franz Naager (1870-1942), ressamlığının yani sıra heykeltıraşlık, dokumacılık, dekorasyon, mimarlık, ahşap oymacılığı ve gravür alanlarında da çalıştı. Bir yazar olarak yapıtlar verdi. Resimlerinde 18. yüzyıl yaşamına ilişkin düşlerini yansıttı. Yaşamını Münih, Venedik ve Berlin'de geçiren Naager, Alman izlenimciliğinin en tipik sanatçılarından biridir.
Daha çok manzara resimleriyle tanınan Eduard Schleich (1812-1874), sanat öğrenimini Münih Akademisi'nde gördü. Manzara resimlerinde Goyen, Ruisdael ve Rottmann gibi Hollandalı ustaları örnek aldı. Bu sanatçıların havayı ve gökyüzünü işleyiş biçimlerini kendi manzara motiflerinde yakalamaya çalıştı. 1851'de Paris'e geldikten ve “Paysage intim” sanatının etkisinde kaldıktan sonra, tümüyle kendine özgü bir üslup geliştirdi. Münih çevresinin ve Yukarı Bavyera göllerinin ışık dolu renklerle işlenmesi, çalışmalarının ağırlık noktasını oluşturdu. Münih Akademisi'nde profesör olarak da çalışan Schleich, manzara resimlerine ilişkin görüş ve uygulamalarıyla Alman izlenimciliğinin hazırlayıcılarından biri oldu.
Ludwig von Hagn (1819-1898), erken yaşlarda geliştirdiği manzara resimleriyle, Alman izlenimciliğinin en önemli öncülerinden biri sayılmaktadır. 1853-55 yılları arasında Paris'te önemli Fransız izlenimcileriyle birlikte çalışan Hagn, resimlerinde ışık ve gölge aracılığıyla oluşturduğu biçimlerle, belli bir anın canlı anlatımını hedefler.
Charles Vetter (1858-1936) ise büyük kent yaşamını resimlerinde yansıtmayı bir tür görev edinmişti. Büyük kenti salt resim sanatının araçlarıyla yakalamaya çalışırken, örneklerini Sisley, Monet ve Pisarro'da aradı. Ormanlar içersindeki ıssız bir evde doğmuş olması, daha sonra karşıtlıkları algılama açısından duyarlılığını olumlu yönde etkiledi. 1889'da “Sezession”a giren Vetter, yalnızca doğadan seçtiği örneklerle çalışmaya başladı. Kentler arasında özellikle Münih üzerinde durdu. Caddeleri ve evleri, ancak titiz bir incelemenin ardından resimlerine aldı. Atölye çalışmalarından neredeyse nefret eden sanatçı, belli bir anın atmosferini yakalamayı görev bildi. Charles Vetter, Alman izlenimciliğinin değeri çok geç anlaşılabilmiş büyüklerinden biridir.
Bir başka renk ve ışık ustası da, özellikle manzara resimleriyle, Carl Hans Georg Schrader-Velgen'dir (1876-1945). Sanat öğrenimini Alman izlenimciliğinin pek çok temsilcisi gibi Münih Akademisi'nde yapan Schrader-Velgen, bu okulun yetiştirdiği en büyük ressamlardan biri olmasına karşın, ölümünden sonra bir süre unutuldu. Önemi, ancak resim sanatı alanındaki yeni çalışmalarla ortaya konabilmiştir.
Kara manzaralarının ve denizin ressamı sayılan August Olof Jernberg (1855-1935), ilk sanat eğitimini babası İsveçli ressam August Jernberg'den aldı. Dusseldorf Akademisi'ni de bitirdikten sonra, Paris'e giderek Fransız izlenimcilerinin açık havadaki çalışmalarını yakından izledi. Resimlerindeki genel anlayış bakımından, Fransız izlenimciliğinin büyük etkisi altında kaldı. Üslubu ise tümüyle kendine özgüydü, Düsseldorf'da, Sanat Akademisi'nde öğretim üyeliği de yapan Jernberg, Alman geç izlenimci döneminin Düsseldorf resim okulundan sayılır.
Ressam ve litograf Adolf von Menzel, 1833 yılından başlayarak bir süre Berlin Akademisi'ne devam etti. 19. yüzyıl Alman sanatının büyük ustalarından biri olan Menzel, özellikle Prusya tarihinin ressam olarak tanınır. 1835'den başlayarak yaptığı yağlıboya tablolarında Büyük Frederik'in yaşamını odak noktası alan sanatçı, tarihi resimler alanına da yeni boyutlar kazandırdı. Blechen we Constable'nin etkilerini yansıtan çalışmaları, özellikle 1850-60 yılları arasında yaptıkları, geniş ölçüde izlenimci eğilimleri yansıtır. Manzara resimlerinde çeşitli atmosferleri işleme biçimi, izlenimciliğe doğrudan uzanan bir yol sayılmıştır.
Manzara ve hayvan resimleriyle ünlenen Hans Peter Feddersen (1848-1941), Düsseldorf Resim Akademisi'nde öğrenim gördü. Manzara resimleri, köy evlerinin içini konu alan resimleri ve portreleri, son derece yoğun doğalcı-izlenimci bir üsluptadır. Çeşitli mevsimleri Işık ve gölge farklılaşmalarıyla yansıtan yapıtları, verimi içersinde özel bir önem taşır.
Yukarda verilen örnekler, Alman izlenimcileri arasından yalnızca birkaçını yansıtmaktadır. Münih'ten yetişme Alman izlenimci ressamlarının gerçek listesi ise hayli uzundur. Yukarda belirtilen özellikleriyle izlenimcilik akımı, aşağı yukarı 1885'lerden başlayarak yerini neo-empresyonizme bırakır. Başlıca temsilcilerini Seurat ve Signac'ın oluşturdukları bu dönemde renkler, hiç karıştırılmaksızın, noktalar ya da virgüller biçiminde yanyana konur ve her şey, görsel düzeydeki karışıma bırakılır. Yine Fransa'da başlayan bu gelişme, aşağı yukarı eşzamanlı olarak Alman izlenimci ressamlarını da etkilemiştir. Ancak, daha önce de belirtildiği gibi, Almanya'da bu gelişme, örneğin gravür alanında da kendini belli etmiştir.
Derleyen: Ahmet Cemal | Milliyet Sanat Dergisi - Yeni Dizi: 15 Şubat 1985