Alban Berg

Çağımız Batı müziğinin en önemli adlarından sayılan, Avusturyalı besteci Alban Berg’in (1885-1935) doğumunun yüzüncü, ölümünün de ellinci yıldönümleri, içinde bulunduğumuz [1985] “Müzik Yılı”na rastlıyor.

Alban Berg, 9 Şubat 1885 günü Viyana’da dünyaya geldi. Doğduğu atmosferin bir müzik atmosferi olduğu söylenebilir; annesi lied söylüyor, baba da org çalıyordu. Çağın ünlü bestecisi Anton Bruckner, Berg ailesinin sürekli konuklar arasındaydı. Böyle yeteneklerde genellikle görülen durumun tersine, Alban Berg çocukluk yıllarında müzikten çok başka alanlara, özellikle mimarlık ve resim sanatlarına ilgi duydu. Daha sonra yazarlığa merak sardı. Konser ve tiyatrolar, Berg kardeşlerin en sık gittiği yerlerdi. Bu arada kardeşlerin, Polonyalı bakıcılarının gözetimi altında evde bazı oyunlar sahneledikleri de oluyordu. Örneğin İbsen’in “Rosmersholm” adlı oyununu oynamış oldukları, bilinmektedir.

Alban Berg, on beş yaşındayken aile dostları mimar Hermann Watznauer’in yüreklendirmesiyle, beste denemelerine başladı. Lied ve düetler besteledi. 1904 yılında Viyana’da liseyi bitiren Berg, ailenin parasal durumunun sarsılmış olması nedeniyle devlet hizmetinde hesap uzman olarak çalışmaya başladı. Berg’in, oniki ton sisteminin kurucularından Arnold Schönberg ile tanışması da aynı yıla rastlar. Berg’in kardeşi Charly, Berg’in bestelediği bazı liedleri Schönberg’e gösterince, ünlü besteci Alban Berg’i hemen ve ücretsiz olarak öğrenciliğe kabul etti. Bir süre sonra ailenin parasal durumu bir miras nedeniyle düzelince, Alban Berg de hesap uzmanlığını bırakıp kendini tümüyle müziğe verme fırsatını buldu.

Müzik öğrenimini sürdürdüğü yıllarda özellikle üç ünlü ad, Berg’in sanatçı kişiliğinin oluşmasını geniş ölçüde yönlendirdi.

Bunlar,
  • öğretmeni Arnold Schonberg,
  • besteci ve orkestra şefi Gustav Mahler ve
  • dönemin tanınmış Viyanalı yazar ve eleştirmeni Karl Kraus’tur.

Bu kişilerin yanı sıra;
  • besteci Anton Webern (Schönberg ve Berg’in yanı sıra, “Modern Viyana Klasikleri”nin üçüncü büyük adı),
  • mimar Adolf Loos,
  • ressam Oskar Kokoschka,
  • Viyanalı yazar Peter Altenberg ve
  • sanat tarihçisi Egon Friedell de Berg’in yakın dost çevresindeydiler.

  • 1910 yılında Schönberg’in yanındaki öğrenimini tamamlayan Berg,
  • 1911’de Helene Nahowski ile evlendi ve yazların dışında, sürekli Viyana’da yaşamaya başladı. Başlıca gelir kaynağı, verdiği kompozisyon dersleriydi.
  • 1914 Mayıs’ında Viyana’da, Georg Büchner’in Wozzeck adlı oyununu izleyen Berg, bunu derhal bir opera olarak bestelemeye karar verdi.
  • Ancak 1915 yılında askere çağrılınca, tasarısını Birinci Dünya Savaşı bitene değin ertelemek zorunda kaldı. Bestecinin savaş yıllarına ilişkin yaşantıları, daha sonra Wozzeck’in bazı sahnelerine de yoğun biçimde yansıdı.
  • 1921 sonbaharında opera, tamamlanmıştı. Ünlü orkestra şefi Helmuth Scherchen, Berg’den operanın bazı bölümlerini konser salonunda çalınabilir bir bütün içerisinde birleştirmesini istedi.
  • 11.6.1923 günü de 1. ve 3. perdelerden oluşma yapıtı, Frankfurt’taki müzik şenliğinde yönetti. Bu konser, Alban Berg’e çok büyük bir ün sağladı.
  • Wozzeck operasının bütünü, ilk kez 14. 12. 1925 tarihinde Berlin Devlet Operası’nda temsil edildi.
  • Bunu 1926’da Prag, 1927’de de Leningrad temsilleri izledi.

Dünya opera sahnelerinde günümüzde de sık sık sergilenen Wozzeck operası, Berg’in oniki ton dönemi öncesi tüm sanatsal düşüncelerinin bir özeti, ustalığının da çok zengin bir örneğidir. Ayrıca bu opera, Berg’in tüm bestelerinin anlaşılabilmesi bakımından bir anahtar niteliğindedir.

  • Wozzeck’den sonra yeniden uygun bir opera metni aramaya koyulan Alban Berg, 1928’de Frank Wedekind’in Toprak Cinive Pandora’nın Kutusuadlı sahne oyunlarından Lulu tragedyasının metnini geliştirdi.
  • 1934 yılında operanın bestelenmesi küçük bir bölümün dışında, tamamlanmıştı.
  • Bestecinin 1935 yılındaki ölümü nedeniyle bu bölüm tamamlanmadan kaldı. Daha sonra 3. perdeden eksik kalan kısım, Friedrich Cerha tarafından Alban Berg’den kalan notlar doğrultusunda tamamlandı.
  • Lulu, ilk kez 24 Şubat 1979 tarihinde Paris Operası’nda oynandı ve büyük başarı kazandı.

  • Alban Berg, 1925’ten başlayarak hep oniki ton tekniğini kullandı.
  • Arnold Schönberg’in 1923’te,
  • J.M. Hauer’in de 1918’de geliştirmeye başladıkları bu teknik, geleneksel kompozisyon tekniğine köklü değişiklikler getirmişti.
Bu nedenle Berg’in Wozzeck operası, ilk “atonal” opera olarak müzik tarihinde bir dönüm noktası yarattı.

Berg, operalarının yanı sıra, yine aynı teknikle, çok sayıda orkestra yapıtı da besteledi.
Lirik Suit başta olmak üzere, bu yapıtlar da günümüzde sürekli çalınmaktadır.

Alban Berg’in, öğretmeni Arnold Schönberg’i izleyerek müziğe getirdiği köklü yenilikler, biraz da dönemin genel havasından kaynaklanmıştı. Yüzyılımızın ilk on yılı, Viyana’da sanat ve düşünce yaşamının ender görülür canlılıktaki bir dönemidir.

  • Ruh çözümleme yönteminin yaratıcısı Sigmund Freud,
  • düşünür Ludwig Wittgenstein,
  • resim sanatı alanında Gustav Klimt, Egon Schiele ve Oskar Kokoschka, hep bu dönemde yaşadılar ve yüzyılın başındaki Avusturya kültür atmosferini biçimledirler.

“Öncü” sanatçılar grubu, aşırı gelenekçi bulduğu “Künstlerhaus”tan ayrıldı ve 1897 yılında ünlü “Secession”u kurdu. Aynı yıl Gustav Mahler, Viyana Devlet Operası’nın başına getirildi. Bu atama, müzik alanına yeni boyutlar kazandırılmasına yol açtı.

Çağdaş kompozisyon sanatının en önemli buluşlarından olan ve Alban Berg tarafından geliştirilen oniki ton tekniği, bütün tonlar arasında bir eşdeğerliliğin sağlanmasını temel düşünce olarak alır. İşleme konusu, ilk planda tonların yüksekliği değil, ama tonların birbirine olan bağıntısıdır.

Schönberg, “oniki tonla besteleme yöntemi”nden şu sonuçlara varır:

  1. Bu yöntem atonaliteyi, başka deyişle tonaliteden vazgeçmeyi şart koşar;
  2. Müzikal bağlam, her şeyden önce motif ve tema çalışmalarıyla sağlanabilir,
  3. Bu yöntem “sorumlu” bir beste çalışmasını, başka deyişle estetik denetimi olanaklı kılar; müzikal bir düşünce, somut bir biçimde betimlenebilmelidir.

Bu yöntemin başlıca üç temsilcisi, yani Arnold Schönberg, Anton Webern ve Alban Berg, "Viyana Okulu” diye de adlandırılırlar.


  • Schönberg, oniki ton yöntemini geliştirerek müzikal uzamın daha geniş boyutlar almasını sağlamıştır.
  • Webern, sözü edilen uzamda yoğunluğu aramış, bunu ton dizileri içersinde simetrik oluşumlarla elde etmeye çalışmıştır.
  • Alban Berg ise oniki ton yöntemiyle  -örneğin keman konçertosunda görüldüğü gibi-  tonal etkilerden de ağırlıklı biçimde yararlanılmasını sağlamayı amaçlamıştır.

Almanya’da Adolf Hitler’in iktidara gelmesinin etkileri, kısa süre sonra Avusturya’da da kendini belli etmiş; dolayısıyla Alban Berg de bu olumsuz atmosferi duymak zorunda kalmıştı. Wozzeck operasının yabancı ülkelerdeki temsillerine karşın, parasal durumu da giderek kötüleşiyordu. Bu nedenle Wozzeck partisyonunu, gerçek değerinin çok altında bir fiyatla Washington’daki Kongre Kitaplığı’na satmak zorunda kaldı.

Naziler, Berg’in sanatını “yozlaşmış sanat örneği” diye nitelendirince, sanatçı Wörther See’deki sayfiye evine çekildi ve yoğun biçimde Lulu operası üzerinde çalışmaya koyuldu. Bu operadan bazı senfonik bölümler, 30 Kasım 1934 tarihinde Erich Kleiber’in yönetiminde Berlin’de çalındı.


Sanatçının yaşamının son yılı, sürekli yoğunlaşan para sıkıntıları içersinde ve hastalıklarla dolu geçti. Lulu çalışmalarını hiç kesintiye uğratmak istememesine karşın, para sıkıntıları nedeniyle Amerikalı kemancı Louis Krasner için bir keman konçertosu besteleme önerisini sevinçle karşılamıştı.

Alban Berg 1935 yılında, 23 Aralık’ı 24 Aralık’a bağlayan gece bir kan zehirlenmesi sonucu öldüğünde, yapıtları ve yazılarıyla ardında 20. yüzyıl müziğinin hiç kuşkusuz en zengin verimlerinden birini bırakıyordu.



Ahmet Cemal | Milliyet Sanat Dergisi - Yeni Dizi: 113 - 1 Şubat 1985