Özgünlük saplantım, deneyimlerimin ve deneyimlerimin bendeki fizyolojik, psikolojik, düşünsel, reaktif, refleksif vs. sonuçlarının sunumunu yahut keyifli paylaşımını yaşım ilerledikçe teneffüsleri uzayan...
...
daha doğrusu; yaşım ilerledikçe tekkelere odun taşıma sürelerim uzuyor ve görüp iletişim kurabildiğim/kurabileceğim memleket insanlarından, onların iletişim ve ortak üretim konularında kötürüm olmaya and içmiş yaşam duruşlarını gördükçe varlık-yokluk ayrımının gereksizliği, odunumu sırtmdan atıp pınar başında yüzümü yıkarken aklımdan geçen tek düşünce oluyor.
Kendime "zor mu gördün ki" deyip hayat akışımı daha da zorlara yöneltme gayretim iyice, ezberlenmiş hikayelerden örneklenebilecek bir yaşamdan ırak bir yaygın(geniş) yaşam örüntülü seyyah figürü ile görevi gereği her arazide otlamış beygirler ya da her dağda kurşun sıkmış meçhul asker figürü arasında bir görünüm arz ettiriyor.
Bu tekkeye odun taşıma yılları (yaş geçtikçe yılları oluyor) günlük yaşayan ve düşünen canlılar için çoğu zaman şizofrenik bir karakter ortaya çıkartıyor. Yer yer, zaman zaman seçmediğim bir sürü insan, alet-edevat, donanım, gelenek ve alışkanlık içerisinde yaşayıp gidiyorum.
"Sahneye çıkmaktan veya albüm yapmaktan ziyade farklı bir enstruman çalan başka biri(leri)yle birlikte hissettiklerini ses halinde ortaya dökmekten zevk alan bir güruha erişip, belki cümleten öylece icraat halinde yok/var olana dek ve belki kopuştan sonra birkaç (belki on) yıl o özgünlüğü yakalayana dek sabrederek, tekrar kavuşmayı düşleyerek yaşamayı" düşlüyorum.
"Hayat beni zorluyor, ben de az değilim" gibi.
Göreceğiz.